Okumuyorum ağlamaklı türküler ne zamandır.
Sesim, yaranın tellerine dokunmadan geçiyor.
De ki kaygılı günlerin marifetidir.
De ki cılız telaşımın üstüne ne haddine !
Mahallenin yosmalarından ne haber dersin ?
Kaldırım taşlarını sökmeye gelen Hikmet'e
Hala yanık mı Naciye?
Geçenlerde, rüyadan mıdır bilinmez
Reşo Memed'i vuruverdi oğlu Sabri .
Vay Sabri dedim vay!
Seninde boyunu selvi sandılar
Üstüne mâniler yaktılar
Bir garip anan vardı Gülizar
Onu da, beynemâlâ keveng tuttular.
Sırma Sarı saçlarımı kara yapan
Bahtımı saçımın karasıyla yakan
Ellere güllü menevişli baharlar getirip
Beni kara kışlara atan memleket.
Duydum ki viranmış bağların
Eski tadı kalmamış şarabın
Sanma ki her aklıma düştükçe
O kör lambanın altında ağlarım.
Bir soluk alayım dedim bir yudum sonrası...
Arap Ömer'in sesi yankılandı kulaklarımda
Damda yatarken yan yana.
Bilinmez o ki, evvel zamanın birinde
Hak verenlerden bir asker yamağı
Seher yıldızını kalenin yamacına asmış
Anası Süryani tasında kınasını yakmış
Şahin olup bergüzâr salmış yedi cihana
Duymuş ki kanlı yaşlar bent'den akmış..
O gün bugündür kaleden kaleye şahin uçururlar
Ah ile vah ile ömür geçirirler ...
Bu savaşmadan kaybedilen kalenin mektubudur .
Her gelen duyar , gidenler unutur.