Düzensiz bir zaman çizgisindeki yaşanmışlıklarıma, a(l)danmışlıklarıma…

 

Ritimsiz bir duygu seliyle başladım bu dünyaya. Aklımdaki tek şey olabildiğince iyilik saçmaktı böylece arzum kendini tatmin etmiş olacaktı. Toydum ancak biliyormuşum rolüne bürünmedim hiçbir zaman. İşte ben sırf bu kadar yalın olduğum için kazanmayı kaybettim. Açık bir kitaptan farksızdım yalnızca kelimelerim kimisine çok açık olduğu için şaibeli kimilerine de basit geldi zannımca. Derinlerden ulaşmak istiyorum açabilmek adına kendimi sana. Acım o kadar taze ve ulaşılmaz ki yazdıkça kanıyorum her santimimden. Uzun bir süredir ağlamayı uyuşturmuştum hayatımda lakin gerçek hep kaçınılmaz olmuştur varlığımda. Dinmek ne demek ben çözümleyemiyorum halen. Yaşanmışlıklar kendilerini anılara çevirdiğinde eskisinden daha da az acıtmıyor hatta yarınlarımı da kendilerine anılaştırıyorlar, ne âlâ! Terk-i diyar etmek istiyorum ben bu yüzyılı; uzaklaşmak, en başa dönmek ve de değiştirmek istiyorum insanlaşan bu evrimdeki varyasyonlarımızı. Mış gibi yaşayıp asıllarımızı saklayarak her gün aynı role büründüğümüzden mütevellit giydiğimiz kıyafetlerin ‘benliğimizin’ yerine geçmesine karşın tepkisiz kalmamızın sıradanlaşması artık dayanılmaz geliyor bana. Gitgide yaşamamaya çalışmak yaşamaya çabalamaktan daha kolay gelmeye başladı. Hoş hepimiz yaşıyorMUŞ gibi gözüken cansız ama robotik bir bedenle donatılmış gibiyiz zaten. Kıskanıyorum önlerine bakıp ilerleyebilen insanları çünkü üzerimde geçmiş yarınlarımın hatırası var. Biliyorsun aslında herkesin yaşanmışlıkları farklı getiriler sunar insanlara, peki ya tek getirisinin götürmek olduğu durumlarda ileriye bakamayacak kadar körelmiş olmak ve takati kalmadığı için yaşam dolu varlığını dahi unutup ıssızlaşarak tükendiğimizde nasıl iyileşeceğiz yarınlarımız adına? Yaralarımı muammalarla sarmaktan bitap düştüm. Artık yalnızca geçmişleşen yarınlarımın çaresizliği var ruhumda.