Hep birilerinin beni anlamasını umuyorum
Oysa ne uğruna
Kimse beni anlamayacak
Doğrusu
Kimse beni anlamaya çabalamayacak
Bu boşluğu neyin dolduracağını bilmiyorum
Ancak
Çıplak iki beden olup
Yerlere kadar uzanan devasa pencereler boyunca
Bir kaçamak gözlerin
Bunu biliyorum
Ahşap parkeleri eski Ankara evlerinin
Hayran olduğum uzun kemikli ince ellerin
Ve boş bir çilek reçeli kavanozu masamızda
Bunu biliyorum
Uzun, omuzlarından dökülen kıvırcık saçların
Hep bir kaygının ağırlığını taşıyan bembeyaz, pürüzsüz sırtın
Yüzünde her an gidecek olma ihtimalinin verdiği haz ve inat
Benim şimdi hiç bilmediğim dudaklarındaki o ekşi, ıslak tat
Aynalarımız eski hep, kirli bir ikinci el mağazasından
Ya da zar zor iliştirilmiş bir çöpün kenarından
Aynalarımız eskiyi gösteriyor
Hep sonsuz bir uykuyu beklediğim
Lise sabahlarını
Yaşamın dengesiz düzenini kabul ettiğim
Yetişkinlikle övündüğüm gece konuşmalarını
Ne uğruna bunca duyu, anımsama
Hiç yaşayamayacağımız bir hayali resmediyorum
Çocukluğumun güzel hatıraları kafamda yer yer
Annemin gülümsemesi
Sıcak bir yaz günü
Soğuk denizin sularında açılmamız
Geri dönmek üzere kıyıya
Hep
Geri dönmek üzere
Ne kadar temizlesen de çıkmayan kirlerle dolu banyomuzda
Elimi her uzattığımda temizliğinden şüphe ettiğim gri bir havlu
Basit ama çözümü geçmişe dayalı bir denklem olsa olsa bu
Bir gün, evim olursa havlularım hiç gri olmayacak
Söz
Sonra kendine verdiğin sözleri bozarsın
Hatırlamazsın
Büyüdüğünü unutursun
Camlarından yansıyan ve içinde hır gür koparan tüm duygular yok olur
Ya da sen öyle sanarsın
Her şey bittiğinde
Başkasının kullandığı bir arabada kendini bulursun
Parçalarını birleştirip heyecanla bitirdiğin bir yapboz gibi
Canlanır gözünde hayatın
Ve sonra hevesin gibi
Her şey kursağında kalır
Bu hayalin de gidişatı mutsuz
Perdeleri kapat
Artık yalnızsın
Hep olduğun gibi