Hava o kadar güzel ki

Karşı binanın çatısına konan kuşun gölgesi düşüyor yüzüme.

Ustaca boyanıp yeni cila atılmış gibi parlıyor gökyüzü.

Ve pürüzsüz zeminde bir leke gibi duran bulutlar nasıl da bozuyor o sıkıcılığı.

Hava o kadar güzel ki

Çıplak ayaklarımı gül fidelerinin köklerine uzatıyorum.

Soğuk ellerimi toprağa.

Sonra üzerimde hiç de resmî olmayan bir geçit hazırlıyorum karıncalara.

Hava o kadar güzel ki

Dut dalları yer çekimine karşı koymuyor.

Her yer kırmızı, eller kırmızı, dudaklar kırmızı.

Ve bu mayhoşluk beni yoruyor.

Hava o kadar güzel ki

Kendimi asmayı düşlüyorum.