İlk defa gördüğüm havai fişeğin kamera kaydına sahip olacak kadar şanslı biriyim. Şansım doğru zamanda doğru yerde bulunmak değil ve konunun havai fişeklerle alakası yok. Güzel anlar yaratılır veya sadece denk gelinir. Fakat çocuğunun mutluluğunu görüp bunu kaydetme istediği olan bir babaya sahip olmak başka bir şeydir. İşte benim şansım tam olarak burada.


Altı çocuklu bir ailenin ortanca çocuklarının en büyüğüyüm. Biraz karmaşık bir pozisyonum, bir de birkaç şikayetim var ama çok mutluyum. Çocukları için her şeyi yapabilecek -ki alnının akıyla neredeyse her şeyi zaten yapmış- bir anneye sahibim. Bir de babam… Ah, canımın içi... En büyük kahramanım, en iyi dostum, sevgim içime sığmayacak sanırım. Her neyse, cennet olsun mekanı. 


Bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar dostum dediğim insanlara sahibim. Biri; deli dolu, hayatla kavgası hiç bitmeyen, agresif ama her an yanımda olan. Biri; çıkar belasının kirletemediği kalan son birkaç kalpten birine sahip, duygularının ve iyi niyetinin olumlu veya olumsuz karşılığını kucaklamış, tertemiz, neşe kaynağı. Biri; yaşadıklarına ya da etrafındaki insanların yaşadığı her şeye rağmen gelecekten ümidini kesmemiş, duygularını dile getirme konusunda pek iyi olmasa da hissettirme konusunda üstüne tanımadığım. Diğeri de iki kelimeyi yan yana getirip sohbet edemem dediğim ama dolu dolu sekiz yılı devirdiğim, iki şehirde birlikte yaşadığım çocukluğuma şahitlik etmiş. Demem o ki siz de anlamışsınızdır insanlar konusunda –seçemediklerimde bile- hep çok şanslı biriydim. 


Ama kayıplar verdim. Kimi doğal sebeplerle oldu, kimiyse öylece çekti gitti. Hayatındaki insanları kaybetmemek için elinden gelen her şeyi yapan ama kimseyi kaybetmekten de kolay kolay korkmayan biriyim. Fakat son birkaç yılda benim de kendimce yaşadığım kötü zamanlar, hatta dönemler oldu. Kendimi katı, sivri köşelere sahip bir robot gibi duygusuz hissettiğim de oldu. Öyle değilmiş.


Karmaşık, biraz da neyin neye sebep olduğunu bilemediğim, aklımda birçok sorunun olup hiçbir cevabın olmadığı bir süreç içindeyim. Kimse terk etmedi beni fakat biri sanki hiç var olmamış gibi öylece yok oldu. Bir yere gittiği de yoktu üstelik. İşlerin pek yolunda gitmediği ama net bir şekilde berbat da olmadığı bir dönem bu. Çelişkilerle dolu hayatın benim için sınavı gibi sanırım. Ortalama bir yaşam sürmüş olmanın cilvesi de burada. Bir şeyler başardım ama diğerleri öyle şeyler başardı ki sanki hiçbir şey başarmamış gibi hissettim. Bu hissi bildiğine emin olduğum bir sürü insan var hiç tanımadığım...


Hayatımızda her zaman yolunda gitmeyen bir şeyler oluyor. Hatta biri bize en mutlu anımızı sorduğunda üzerine uzun uzun düşünüyoruz fakat en kötü hissettiğimiz zamanı dün günü hatırlıyor beynimiz. Bunda utanılacak bir şey yok. Sadece devam etmemiz gerekiyor. Bıkmamamız, yorulmamamız, insan olduğumuzu unutmadan insanüstü bir çaba göstermemiz gerekiyor. Zor, biliyorum ama hani derler ya, Allah dağına göre kar veriyor diye. Buna biraz inanmamız gerekiyor sanırım.


Bu düşünceyi içselleştirmek için önce kabul etmek gerekiyor. Bu da derdini paylaşmaktan geçiyor. İçini açıp nasıl hissettiğini söylemekte bir sorun yok. İkili ilişkiler sadece senin doğru bildiklerinle değil, karşındakinin de doğru bildiklerini anlayabilmekle sağlamlaşıyor. Sadece konuşman gerekiyor. Gerçekten. O yüzden sitem ediyorum bazen. Ve sadece ümit ediyorum şunun için: Bir gün yeniden birine içini açacak olursan, demek istediğim, ileride çok da kesin olmayan bir zamanda biriyle paylaşacak olursan tüm üzüntünü, derdini veya mutluluğunu… Umarım o kişi ben olurum.