Sisli bir ocak sabahı bütün tanrılar öldü. Gökyüzünde devasa sis bulutları arasında bir şimşek gibi parlayan yeni tanrı belirdi. Görkemli bir iniş yapan tanrı yanıma yaklaştı, saydam bedenin içinde binlerce hareket eden kıvılcım vardı. Elini omzuma attı.
— Merhaba insanoğlu. Ben havai fişek tanrısıyım. Gezegeninizi yönetmeye geldim lakin bir kavramı tam anlamadım. Bana mutluluğun ince detaylarını anlatmanı istiyorum, yalnız bunu havai fişekler üzerinden anlatmalısın, bu şekilde daha hızlı anlarım.
Bir tanrı görmüş olma şaşkınlığımı etkisiz kılan vurucu nokta o tanrının bana karşı olan tavrıydı. Bilmediğini söylemekten çekinmeyen bir tanrı, işte bu onun mucizesiydi.
İyi ama benim anlatacaklarım doğrunun ne kadar yakınından geçebilirdi derken o aklımı okuyup bana cevap verdi.
— Birtakım detaylar eksikleriyle öğrenilmelidir, öğret bana o detayları olgunlaşmamış insan!
Pekâlâ diyerek söze girdim.
— Havai fişekler kutlamalarda kullandığımız, mutluluğumuzu herkese duyurma eğilimimizdir bizim. Fakat sakın hep böyle olduğumuzu düşünme, hep böyle değildik. Eskiden mutluluğu yaşardık, bugünlerde onu yaşamaktan önemli bir şey varsa o da mutluluğumuzu göstermektir.
Mesela geceleri patlatırız havai fişekleri çünkü mutluluğumuz gündüzün ihtişamı karşısında sönük kalır. Gecenin sakinliği en büyük fırsattır. Sessiz ortamda bağırmak kabalık da olsa sesimizi duyurur ve sakın bu etiğe aykırı mıdır diye sorma, etiği yazanlar bizleriz.
Bazen patlayan havai fişekler kuşları öldürür, bu mutluluğumuzu insanların gözüne sokmanın birilerine zarar verebileceğinin kanıtıdır ve yine bazen bizim havai fişekleri gören başka insanlar o görsel şölene dalıp giderler, bu da mutluluğumuzun başka insanlara da mutluluk verebileceği ihtimalidir.
Eklemek isterim ki tanrım, havai fişekler her ne olursa olsun görkemli ve kısa sürer mutluluk gibi...
Beni büyük bir tebessüm ile dinleyen havai fişek tanrısı son kez kömür karası gözlerime baktı, bu bakışlar vedayı anlatıyordu.