bir ben kaldım geriye, bir de Havva

o da şimdi bu duygularla anadan üryan, ben de.

cennete alınamadım henüz, o şimdiden atılmış.

ağlıyoruz, ikimiz de kadınız.

Havva'nın ne tavaf edeceği bir Kabe'si

ne de Adem'den başka ağlayacak kimsesi var.

bende durumlar pek öyle değil,

kuru kalabalıklarda geride kalan olmama tutkusu beni her gün tutuyor,

bana gitmem için yol gösterene her şey reva,

üzülmeler, kırılmalar, tüm perişanlıklar onun,

ben bir gece yarısı balkonda ağlayacağım

kimse yokken.

Havva da öyle yapsın isterdim.

ama ona bir balkon bile verilmemiş ne acı.

yine de Havva, bir tabelada Adem'in adını görüp de çökmemiştir bir kaldırıma;

bu konuda epey şanslı. 

biliyorum, inatla her gece ikimiz de farklı noktalarda ağlıyoruz.

çünkü ikimiz de aşığız.

ben terk edildim, biraz içip unuttum bir gece.

Havva'ya hep hatırlattılar, nerede durması gerektiğini.

yani öyle için için de yaşayamadı cezasını bile.

bende durumlar pek öyle değil.

hep üzülen ve giden olmanın haklı gururuyla,

istediğim gibi yaşıyorum acımı.

sıkılanlar oluyor,

bu sebepten bir kere daha terk edenler oluyor.

insan acı çekmezse bir hiçtir!

bunu ben biliyorum,

Havva'nın adı acı,

ona “biliyor musun” diye sormaya bile utanıyorum.

dünyanın son günü, bir sur sesi gelirken 

herkes koşarken bir noktaya;

meydanda bir ben kalıyorum, bir de Havva.

onun kimi beklediğini tüm cihan biliyor,

ben söylersem kıyamet bir kere daha kopabilir.