Sonunda ders bitmişti ve ben eve gidecek olmamın sevinci ile birlikte çantamı hazırlayarak sınıftan çıktım. Bugün hocanın anlattığından hiçbir şey anlamamıştım çünkü beynim bana sürekli oyun oynuyordu. Gitmediğim psikolog, gitmediğim hastane kalmadı ama ne yazık ki kimse sorunuma bir çözüm bulamadı.
Derin bir iç çekerek ilerlerken, aniden hava kararınca olduğum yerde durup etrafıma bakındım. Olamaz yine mi hayalliyordum? Son zamanlarda beynimi kontrol edemiyordum. Bu durum iyice canımı sıkmaya başlamıştı.
Aniden kolumun tutulması ile kendimi koşarken buldum.
"Hey ne yapıyorsun?"
Kolumu tutup koşan kişiye seslendim ama o hiç oralı olmadan koşuyordu.
Sinirle kolumu kendime doğru çekince durup yüzünü bana doğru döndü.
"Ne yapıyorsun? Ölmek mi istiyorsun? Peşimizdeler hadi!"
Yüzünü bana doğru dönen kişinin yine aynı kişi olduğunu görünce sinirle gözlerimi kapattım.
"Kimsin sen? Neden beynimden çıkmıyorsun?"
"Yakalayın onları!"
Arkadan gelen sesler ile sorumun cevabını alamadan yeniden koşmaya başladık.
Beni hızla yolun köşesine çekerek duvara yasladı. Ben duvarla bir bütün oluşturmuşken o etrafına bakınıyordu.
"Eğer hızlı olamazsak yakalanabiliriz. Şimdilik izimizi kaybettirmemiz lazım." diyerek kafasındaki şapkayı çıkartarak yere fırlattı. Ben ne yaptığına anlam vermeye çalışarak yüzüne bakıyordum.
"Sakın yanlış anlama!" diyerek hızla bana doğru yaklaşıp dudaklarını dudaklarıma değdirdi. Nefes almayı bırakmıştım adeta.
"Neredeler?"
"Kaybettik izlerini."
"Başka çare yok. Dağılıp arayacağız."
Bir dakika, koşarken şapkasını düşürmüş. Ben bu taraftan gidiyorum."
Adamlar kendi aralarında karar vererek koşmaya başladılar. İzlerimizi kaybettirmiştik ama bir sorun vardı. Ben nefes alamıyordum.
Dudaklarını dudaklarımdan çekip etrafa göz gezdirdi ve gözlerini bana doğru çevirdi. Elini cebine atarak cebinden bir kağıt çıkartıp elime tutuşturdu.
"Kağıtta yazan adrese saat 00.00'da gel! Bir dakika bile geç kalma." diyerek koşarak yerdeki şapkasını alıp kafasına taktı ve bana son kez bakarak uzaklaşmaya başladı.
Ben de arkasından şaşkınca bakıyordum sadece.
Ben onun arkasından dalmış bir şekilde bakarken etraf tekrar aydınlanmaya başlayınca kafamı sağa ve sola sallayarak elime tutuşturduğu kağıda bakmak için gözlerimi yumruk şeklinde olan elime çevirdim.
Elimi açtığımda kağıdın olmadığını fark ederek ağlanacak halime gülmeye başladım. Tertemiz delirmiştim.
"Hayırdır! Şimdi de kendi kendine gülmeye mi başladın?"
Okuldaki tek arkadaşımı görmek biraz içimi rahatlatmıştı.
"Artık uyanıkken de onu görmeye başladım galiba."
Meltem, endişeli bir şekilde elini omzuma koydu.
"Öykü, sana bu kadar çalışma dedim. Al işte sonunda deliriyorsun."
İkimiz de benim halime gülerek ilerlemeye başladık.
Meltem haklıydı. Bu durum gerçekten sinirimi bozmaya başlamıştı.
Bu gördüğüm şeylere artık bir son vermem gerekiyordu ama nasıl?