Pripyat şehri, o dönem Sovyetler Birliği’ne bağlı Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nde 1970 yılında inşası başlamış olan, Çernobil Nükleer Santrali'nde çalışan personeller ve onların aileleri için üç kilometrelik bir mesafede kurulmuştur. Şehirde çok sayıda bina dışında alışveriş merkezi, hastane, kafe ve okul yer almaktadır. Sovyetler Birliği tarafından kurulmuş olmasına rağmen diğer şehirlerden pek farkı yoktur. Ta ki nükleer santralindeki o feci patlamaya kadar...


25 Nisan 1986’da mühendisler reaktörlerin güvenliğini test etmek için dördüncü reaktörde deney yapmaya karar verdiler. Oysaki buna hiç gerek yoktu. Çünkü reaktörler kendilerini koruyacak güvenlik sistemine zaten sahipti. Herhangi bir kazada güvenlik sistemleri devreye girip reaktörlerin kendilerini kapatmalarını sağlayacaktı. Ancak mühendisler bu deneye o kadar çok kafalarını takmışlardı ki...


İşlemlere sabahtan başladılar. Reaktörün gücü düşürüldü. Hem de fazlasıyla. Normalde deneyin 700-1000 MW güç seviyesinde yapılması kararlaştırıldı. 1600 MW'ye kadar düşürüldü. Ama daha sonra gücü 200 MW'ye kadar düşürdüler. 26 Nisan 1986’da, saat 01.23’te kumanda tablosunda acil durum sinyali yanmaya başladı. Operatör, reaktörü durdurma düğmesine bastı ve kontrol çubukları aşağı doğru hareket etmeye başladı. Ve güç seviyesi nominal değerlerin yüz katına çıktı. En başında mühendisler deneye başlarken otomatik güvenlik sistemini kapatmışlardı. Bu da ısının artmasını engelleyemedi. Reaktör o kadar çok ısındı ki bin tonluk kapağı büyük bir gürültüyle patladı. Birkaç saniye sonra da tekrar patlama yaşandı ve santralin üzerinde dev bir mantar bulutu oluştu. Böylece atmosfere elli tonluk radyoaktif madde yayıldı. Kazanın etkisi olan yangın on gün sürdü. Radyasyon seviyesi 380 milyon kuri (radyoaktivite birimi) olarak tespit edildi. O kadar büyük bir patlama idi ki tarihteki yerini şöyle aldı: 20. yüzyılın en büyük patlaması. 


Ardından yetkililer ve devlet başkanları halka hiçbir açıklama yapmaz iken bir anda kendi ailelerini 26 Nisan Cumartesi gecesi şehirden çıkarmaya başladılar. Bunu gören halk tepki göstermeye başladı. Tepkiler çığ gibi büyüyünce acil bir kurul toplanıp 27 Nisan Pazar günü tüm Pripyat halkını şehirden çıkarma kararı aldılar. Askeri araçlar binaların önünde durup insanları beklemeye başladı. Onlara sadece birkaç eşyalarını almaları, bunun geçici bir prosedür olduğu ve bir süre sonra geri dönecekleri söylendi. İnsanlar sadece birkaç parça eşyalarını alıp evlerinden ayrıldılar. Askeri araçlara bindirilip şehirden uzaklaştırıldılar. Ve ne yazık ki evcil hayvanlar alınmadı. Çünkü patlamanın hayvanlara da zarar verdiği tahmin ediliyordu. Hayvanlar ve bitkiler radyoaktif bir madde salgılamaya başladılar. Bundan dolayı da hayvanları öldürüp toprağın derinine gömmeye başladılar. Radyasyon o kadar çoktu ki tahliye yapıldıktan sonra bile Pripyat halkı hastalanmaya devam etti. Kanserler, engelli kalmalar, ölümler, anomali doğumlar...


Pripyat halkı öyle etkilenmişti ki radyasyondan; patlamadan 72 saat sonra insanlar ölmeye başladı. Çünkü radyasyonun tam olarak etkileri o zaman ortaya çıkmıştı. Kimse neler olduğunu anlayamadan yüzlerce insan ölmekteydi.

Ne yazık ki radyasyon sadece Pripyat ile sınırlı kalmamıştı. Ukrayna’da 1.9 milyon, Belarus, Rusya, Ukrayna ve Avrupa’da toplam 8.4 milyon kişi radyasyona maruz kaldı. Sadece Avrupa’da düşük radyasyondan etkilenen nüfusun 600 milyon olduğu tespit edildi.

Bağımsız araştırmalara göre; bu facia 200 bin kişinin doğrudan ya da dolaylı ölümüne sebep oldu. Facianın etkilerini kaldırmak için yapılan çalışmalara Sovyetler Birliği’nden 600 bin ile 800 bin arasında kişi katıldı ve bunların 70 bini ne yazık ki kalıcı olarak engelli kaldı. Santralin yakınındaki tüm çam ağaçları yüksek radyasyondan ötürü kızıla büründü ve daha sonra kuruyup öldüler.


Radyasyon Türkiye’yi de etkisi altına aldı. Bundan dolayı da o yıllarda kanser şiddetli bir artışa geçti. Çaylar, fındıklar, hayvanlar fazlasıyla zarar gördü. Fakat bazı veriler, Türkiye’deki radyasyonun korkulacak seviyede olmadığını, hiçbir gıdaya zararının olmadığını kayda geçmişlerdi. Hatta halk inansın diye radyasyonlu çay içmişlerdi. Dipnot; içtikleri çayın radyasyon oranını önce laboratuvarda test ettiriyorlardı.


1986’da patlayan santralin arkasında bıraktığı tam 4 bin kilometrelik bir alan artık “hayalet şehir” olarak adlandırıldı. Çernobil Nükleer Santrali'nin işleyen son reaktörü 15 Aralık 2000 yılında kapatıldı. Nükleer facianın yaşandığı reaktörün enkazı, radyoaktif sızıntıyı engellemek adına 2016 yılında dev bir çelik kalkanla örtüldü. Aynı zamanda günümüzdeki en olumsuz etkisi, Belarus ve Ukrayna sınırları içinde yer alan 1 milyon hektarlık toprağın radyoaktif kirliliğin etkisi altında olması ve işlenemeyecek olması.


Bilim insanları ve mühendisler radyasyonun etkilerinin 48 bin yıl sonra geçeceğini söylüyor. Tabii tekrar buna benzer bir radyasyon faciası daha yaşamazsak. Belki, 1986’da mühendisler sorunları fark edip erken müdahale etselerdi; o insanlar evlerinden, en önemlisi, hayatlarından kopmayacaktı. Sovyetler Birliği her ne kadar mühendisleri suçlu bulsa da belki de asıl suçlu kendileridir, kim bilir...


(Doğum Anomalisi: Anne karnındayken fetüsün gelişimsel sürecinde kalıtsal hastalık, anne rahminde şekil bozukluğu, radyasyona maruz kalma gibi nedenler bebeğin fiziki görüntüsünde meydana gelen sorunlardır.)


Kaynakça:

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-52426424

https://www.youtube.com/watch?v=DfMgfIQS-hY&ab_channel=Matru%C5%9Fka

https://www.youtube.com/watch?v=U_v3DMkUDO8&ab_channel=DWT%C3%BCrk%C3%A7eDWT%C3%BCrk%C3%A7e

https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ernobil_Facias%C4%B1