Gerçeğin en yıkıcı darbesi bile bir hayalin verdiği geçici hazdan kâfidir.


Bütün somut varlığımla gerçekliğin kapısını çaldığım vakit tüm düşlerime sırtımı dönmeyi tercih ettiğim vakitti. Ben, bir hayalin pençesinde asla gerçeğin aksine yer vermemeliydim. Varlığımın hem hayali hem de gerçeği isteyecek kadar ikiyüzlü olabileceğini tahmin etmeliydim.


Aldandığım gerçek şimdi bana en yakın olanıydı, bir gerçeğin benim hem en büyük düşmanım hem de en yakın dostum olabileceğini tahmin edemedim.

Hangi düşün ya da düş kırıklığının acısını gerçeğimle paylaşırsam paylaşayım hiçbir gerçeğin hiçbir zaman bir hayalle örtüşemeyeceğini ve bir gerçeğin, bir hayalin dünyasını çizemeyecek kadar marazi olduğunu bilmeliydim.


Oysa her yanım bir nefes kadar bana yakın olan gerçeği inkar etmekle meşguldü. En büyük düşmanıma sırt çeviriyordum. Gerçeği sevmedim. Gerçekle asla barışamadım. Ama yine de onun kapısındayım şimdi. Ellerim havada, çalmak için yoklarken o kapıyı, artık hayal kurmak ıstırap dolu bir haz benim için.

Çünkü gerçek; bütün sakatlığı, eksikliği ve nahoş varlığıyla bile bir düş kadar acımasız değil.

Bu bir seçim değil, bu bir kabulleniş esasında.


Bütün yalanlar da tıpkı her boşluğa daldığı an başka bir gerçeği arayan gözlerim kadar sert.


İçi dolu bir silah gibi gözlerim de yalanlarım da. Hepsi aynı gerçekliğe saldırıyor ve yok etmek istiyor.


Hayaller, gerçeğin ince çizgisini aştığı vakit bütün sınırların ve iplerin ellerimden kayıp gittiği vakitti. Benim sınır noktam; şimdi hayaller ve gerçeklerin arasında kalan kapanmaz boşluğun en dibinde. Sınırı geçtiğim an çalacak olduğum kapımın yerle bir olacağı andır.

Bir zamanlar sırtımı döndüğüm gerçeklik şimdi elinde kanlı bıçaklarıyla kapının arkasında. Arkama yaslanabileceğim bir hayal yok. Gardımı almak düşüncesi bile bir hayalden ibaret şimdi.

Ölmek de tıpkı gerçeğe teslim olmak gibi. Teslim olduğum gerçeklik beni öldürene kadar ben yine de bir yalana inanmak arzusuna direneceğim.