Bir ağacın yapraklarından birer tanesidir herbirimizin yaşamı..

Farklı dallarda ve farklı konumlarda olsak da 'hayat' denen ağaca büyük bir inançla sımsıkı bir şekilde tutunmaya çalışırız.

Üsttekiler, alttakiler, sağdakiler, soldakiler...

Aynı gövdeye bağlı bir şekilde hep bir arada yaşayıp gider.

Bazısı güneşi selamlarken bazısı tomurcuktur hala

Herkes hayata tutunmaya çalıştığı ağaçta zamanının gelmesini beklemektedir.

Günler geçer;

Kimi olgunlaşıp büyür; kimini daha gencecik iken soğuk, kimini dolu vurur

Bu bazen son olur bazen de sonunun olduğu düşünülen yerde hayatı yeniden can olur.

Bazen hiç yara almadan orada öylece duranlar olur

Hayatta kalanlar, hayata tutunmaya çalışanlar, hayatını yaşayanlar...

Kimine gölge, kimine yuva, kimine nefes olur.

Aylar geçer;

Büyük bir inançla tutunmaya çalışılan ağaçtan ayrılık vakti gelmiştir artık 

Sararmış bedende kurumaya yüz tutmuş bir şekilde düşünceler girer devreye:

'Yaşanılan zorluklar mıydı yaşlandıran yoksa büyük bir inançla bağlı olunan hayatın bizimle işinin kalmamış olması mı?' 

'Hayat bizi bir gün kendinden kopartacaksa bir zamanlar neden kendisine sımsıkı sarılmamızı istiyordu?' 

'Bir gün kendinden kopacağımızı bildiği için miydi bizi zorluklar karşısında yalnız bırakarak bize ihanet etmesi?'

Açmak için nasıl sıranın gelmesi bekleniyorsa kopmak için de izin gerekiyordu belki de 

Zamanı gelen, iznini kopararak süzüle süzüle ayrılır sevdiklerinin arasından...

Mevsimler geçer;

Her seferinde yenilenen döngü artık yenilenemez hale gelir.

Fırtına vurur, sel vurur, toprak kurur...

Hayat ağacının kendisi bir son bulur

Zaten o da biliyordu: Yapraklarıydı onun, gösteren cilvesini

Yoksa ikram eder miydi insanoğluna elma denen meyvesini?