Hayat bu... Kimi zaman çok mutluyuz, kimselere aldırmadan çınlatıyoruz kahkahalarımızla yeri göğü. Kimi zaman ise bedbaht hâldeyiz. Konu ağlamak olunca gülüşümüz kadar sesli olmuyor, olamıyor. İnsanın içinde dolup taşanlar, dışarıya ancak birkaç damlayla çıkıyor. Tüm o anlarda, talihimin gülemediği o kara zamanlarda sen varsın yalnızca düşümde. Damlalar süzülürken gözlerimden, önce istemsizce yukarı kayıyor bakışlarım. İnanç sisteminin getirisi sanırım, veyahut gökyüzüne sığınma ihtiyacı, bilemiyorum. Ardından yaşlar akmaya devam ediyor sessizce. Haykırma isteğimi susturuyorum yukarı baktıkça. Dişlerimi olabildiğince sıkıyorum ki çıkmasın sesim. Duymasın kimse beni. Bir tek sen... Bir tek sen duy sesimi. Dilediğimiz her şey gerçekleşmiyor elbet. Duymuyorsun. O an kapatıyorum gözlerimi. Aklımda dönüp duran birkaç sahneden biri oluyor ellerinin yüzümde gezinişi. Sana sığınma ihtiyacı bak bu da. Beni sar, sakla ellerinde. Gözyaşlarım aktıkça silen ol, akıtan olma. 

Hayat bu. 

“Ben senin sınırlı gövden ile beni sonsuz sarmanı diledim.”