Amerika kıtası, onun yerlileri ve tarihi hakkında şimdiye kadar birçok eser yazıldı, belgesel çekildi, filmler yapıldı; şiirler de bu ürünlerin arasında yer alır ve bu yazının konusunu, iki farklı topluma ait iki şairin Amerika ile ilgili algılarını ve bakış açılarını yansıtan iki şiir oluşturmaktadır. Bunlardan biri Amerikalı şair Walt Whitman’ın “America” (1888) adlı şiiri, bir diğeri ise Cahit Külebi’nin aynı adı paylaşan “Amerika” (1971) adlı şiiridir. Bu yazının amacı, bir Türk ve bir Amerikan şairin Amerika hakkındaki düşüncelerini, perspektiflerini, seslendikleri kitleye iletmek istedikleri mesajlarını irdeledikleri şiirlerini inceleyerek bir karşılaştırma yapmaktır. Karşılaştırma yaparken bu iki şairin kendi toplumlarının kültürel ve tarihi birikiminden etkilendikleri de göz önünde bulundurulacaktır. Öyleyse, şiirleri incelemeye ve yazılış amaçları hakkında yorum yapmaya geçelim.

Whitman Amerikan kültüründe ve toplumunda yetişmiş biri olduğu için onun yazılarında Amerikan İstisnacılığı’nı (American Exceptionalism) yansıtması ve ondan bahsetmesi bir sürpriz olmayacaktır. Şiirde baskın olan temanın vatanseverlik olması da bunun bir diğer yanıdır. Whitman’ın şiiri ile yansıtmak istediği Amerika; büyük, küçük, yaşlı, çocuk demeden herkesin eşit haklara sahip olduğu , özgürlüğün ve adaletin her şeyden önce geldiği, vatandaşlarını sevgi ve merhamet ile kucaklayan bir anneye benzetilen bir devlettir ve bu özellikleri sayesinde uzun bir zaman refah içinde devam edecek , özgürlüğün merkezi ve adaletin temsilcisi olarak kalacak bir yapıdır. Whitman’ın bu şiir ile Amerika’yı bir ütopya gibi tasvir ettiği görülebilir ki Amerikan İstisnacılığı adı altında vatandaşlar bir çiçek gibi o verimli ve “temiz” topraklarda yetişirler ve gelişirler, onlar için bir hayat çeşmesi görevi üstlenen devletlerinin önderliğinde özgür, eşit ve vatansever bireyler olarak gün yüzüne çıkarlar. Tıpkı St. John Crevecoeur’ın “What is an American?” (1782) adlı eserindeki gibi Whitman’ın da Amerika’yı oraya yerleşenlerin açlıktan, sefillikten ve savaştan uzak kalabileceği, yeni yasalar sayesinde daha adil bir ortamda ikamet edebileceği ve bu “hayat çeşmesinin” sularından beslenen bereketli toprak sayesinde kök salıp yeşerebileceği bir yer gibi betimlediği görülebilir . Bunlara rağmen, Whitman’ın şiirinde yaratmak istediği imajda geçmişte Amerikan yerlilerinin sömürülmesinden, köleleştirilmesinden ve insani özelliklerinin mahrum edilmesinden bahsedilmez; geçmişin üzeri beyaz boya ile kaplanır ki olumsuz özellikler silinsin, ”keşfedilen” kıtanın sonradan gelen evlatları bir marş gibi bu eşitlik mesajını gelecek nesillere iletip devam ettirsinler.

Oysa Cahit Külebi’nin şiirinde tamamen zıt bir imaj çizilir okuyucuların zihninde. Whitman’ın sunduğu gibi bir Amerika yoktur Külebi’nin şiirinde; daha çok katliam ve acı merkezli bir yorumlanış vardır ve bize, bu şiir ile, birçok mazlumun kanının akmasına sebep olduğu için kan gölüne benzetilen bir Amerika tarifi sunulur:

Bir çocuk ağlarsa dağ başında

Gözyaşında Amerika akar.

Vurdularsa birini, kanı şorladıysa

Bilin ki o kurşunlarda Amerika var. (Külebi, dize 5-8)

Görüldüğü üzere Külebi; gözyaşlarından, birinin vurulup can vermesinden Amerika’yı sorumlu tutmaktadır ve Amerika’nın sebep olduğu kaosun üzerinde durmaktadır. Bu nedenle, Whitman’ın şiirinin aksine bu şiirde Amerika hakkındaki olumsuz yönler vurgulanmıştır, Amerikan yerlilerinin başından geçenler “gizlenmemiş”, onlardan da bahsedilmiştir: “Kişi kişiye köle tutulduysa, asıldıysa / Darağaçlarında Amerika var” (Külebi, dize 9-10). Geçmişin farklı toplumdan birinin gözünden anlatılması, gerçeklerin üstlerine perde çekilmeden ortaya konmasının ve onlara vurgu yapılmasının nedenlerinden biridir. Bir diğer nokta ise Külebi’nin bu şiiri yazarken 1. Dünya Savaşı’nın hem ülkemiz hem de dünya üzerindeki yıkıcı sonuçlarından etkilenmiş olabileceğidir ki bu yoruma sebebiyet veren kısım ise şiirin sonunda Külebi’nin her ne olursa olsun Türk milletinin kurtuluş için direnmeye devam edeceğini belirtmesidir . O halde, bu “yeni” kıtaya yerleşenlerin sadece Amerikan yerlilerini hüsrana uğratmadığı, aynı zamanda Türk milleti için de bir yıkım kaynağı ve gözyaşı sebebi olduğu yorumlanabilir.

Sonuç olarak, Amerika ile ilgili olan bu iki şiirde Türk ve Amerikan toplumlarından olan iki şairin farklı bakış açıları aracılığıyla bu devlet hakkındaki düşüncelerini şiirlerinde ortaya koydukları görülür. Whitman için Amerika bir özgürlük ve eşitlik ülkesiyken Külebi’nin aynı ülkeyi katliamın, yıkımın ve kaosun merkezi olarak yorumladığı ve bunlardan onu suçladığı görülür. Bir diğer yandan iki şiirde de, bağlamları birbirinden farklı olsa da, geleceğe dair bir umut vardır; Whitman bu yüksek refah düzeyindeki ülkenin uzun yıllar boyunca ayakta duracağını söyler, Külebi ise şiirin sonunda savaşın kaotik ortamına ve etkilerine rağmen Türk halkının sonuna kadar direneceğini, pes etmeyip kanlarının son damlasını akıtana kadar teslimiyet göstermeyeceklerini savunur. Bu nedenle, Amerika ile ilgili görüşlerin birbirinden farklı yorumlamalara sebebiyet verdiği aşikardır.


“Centre of equal daughters, equal sons, / All, all alike endear’d, grown, ungrown, young or old” (Whitman, lines 1-2)

“Perennial with the Earth, with Freedom, Law and Love” (Whitman, line 4)

“Everything has tended to regenerate them; new laws, a new mode of living, a new social system; here they are become men: in Europe they were as so many useless plants, wanting vegitative mould, and refreshing showers; they withered, and were mowed down by want, hunger, and war; but now by the power of transplantation, like all other plants they have taken root and flourished!” (Crevecoeur, p. 2)

“Ama biz yine de direneceğiz / Sonuncumuza kadar” (Külebi, dize 11-12)