İnsan her gün kendisiyle savaşır, tıpkı Ra’nın güneşin doğması için her şafak vakti Apepʼle savaşması gibi…

 

Ra, belirli günler (tutulmalar) hariç bu düelloyu her zaman kazanır ve güneş doğar. İnsanın savaşı, Apep ve Ra’nın savaşından farklıdır: belirli tutulma günleri yoktur. Bu bir belirsizlik savaşıdır. Ne zaman kazanıp ne zaman kaybedeceğimiz bir muammadır ya da ne kazanıp ne kaybettiğimiz; bazen kaybetmek, kazanmak anlamına gelir; bazen ise kazanmak, kaybetmek…

 

Apep, Ra’nın en büyük rakibidir, İnsan ise kendinin ve her gün sorar insan kendine: İyilik mi yoksa kötülük mü? Neyin iyilik neyin kötülük olduğuna kanaat getiremeden bir seçim yapar fakat kendisinin değil toplumun dayattığı yargılarla. Doğru ve yanlış arasında seçim yapar, ta ki inandığı doğrular yanlışlara, yanlışlar doğrulara dönüşene kadar. Hayat insanın en iyi öğretmenidir: Önce test eden ve yanıltan; daha sonra öğreten şefkatli bir öğretmen, bazen ise acımasız...   

 

Toplum, insana kazan ya da kaybet der; kazanmanın sadece elinden gelenin en iyisini yapmak olduğunu aşılamadan. Böylece hayatlarımız kazanmak ve kaybetmek arasında bir düelloya dönüşür. Kaybettiğini düşünen insan ya yıkıma uğrar ve pes eder ya da gözüne hırs bürünür. Kaybetmenin kazanca dönüşebileceğini göremeyecek kadar kördür insan; umutsuzluk ve endişe bir sis gibi görüş alanını kaplar. Her şeyin kontrolü altında olduğunu düşünecek kadar da naiftir. Suyun akış yönünün tersine yüzenler, hem zamanlarını hem de enerjilerini boşa harcarlar. Boşa harcanmış bir ömür kadar çok az kötü şey vardır.

 

Ra düellosunu yaptığı ve insanın bir seçme şansı olduğu sürece daima umut vardır. İnsan hata yapar, pişman olur ve geri dönüşü yoktur; her şey olur ve biter, değiştirilemez. Bu, yarın yeni bir seçim yapma şansımız olmadığı anlamına gelmez. Yarın olduğu sürece umut da vardır.