Rilke "hayatın her duruma hakkı vardır" diyor. Rilke böyle söylerken hayatın her durumdaki hakkına rağmen mı yaşadı yoksa her durumda hayatta mı yaşadı bu ikisi uçsuz bucaksız bir mecrâ. Çünkü her ikisi de birbiriniz karşı mesûl fakat bu mesûliyetten de azâd edilmiş halde çıkıyor karşımıza.
Dönüp bakalım, hangi yaşta olursak olalım ben ne yaşadım sorusunu sorunca cevap - en azından benim için - ne yaşadım ki oluyor. Sonra bize rehber olması gereken insanlara göz ucu bakınca insan aklını yitirecek gibi oluyor. Evet onlara bakınca ne yaşamışlar diyorum, diyoruz. Bize ne yaşadım ki kaygısını veren, büyüklere de ne yaşamışlar ama diyerek hayretimizi celb eden şey acaba bir hal midir? Yaşıyor muyuz yoksa hakkı olan bir yaşama karşı isyan mı ediyoruz? İkincisi olduğu için yaşadım demek isteyen insan biraz yalancı biraz mürai konumundadır.
Hayatın her durumda hakkı varsa biz başa gelen her şeye de derin bir iç çekmeyle eyvallah demesini bilmek zorundayız. Yine çoğul konuşup sizlere vebâl atmayayım. Ben, eyvallah demek zorundayım. Nedeni esasen basit çünkü her durumun hakkını okudum, bildim yetmedi de iman ettim. Peki sual edelim; bilmek aksiyon almaya yetiyor mu? Yetmiyor ki bir hâl üzere değil de bolca zân üzere yaşıyorum- yaşıyoruz. Bizi burada kıskaca alan şey bir yerlerde olmak, bir yerlerde yaşamak bir yerlerde avunmak istemek. Hâlbuki bunların hepsini birden isteyince bir şekilde hayat yine hakkını alacak şekilde bizden bükülecek boyun olmamızı emrediyor. Bunu idrak etmek bir ömrün meselesi.
Peki ne yapacağız? Hayatın her durumdaki hakkı için, bizi adeta keskin bir bıçak hale getirecek ya da bizi taş gibi yapacak hayata karşı ne yapmalı? Ya Chamfort gibi diyeceğiz ki ; " Kalbin ya paramparça kırılacak ya da taş gibi katılaşmak zorunda kaldığı bu dünyayı reddediyorum". Ya biz buradan bir yol alacağız ya da reddetsek dahi bizi kendi cehenneminde eriten bu dünyaya karşı hakkın senindir ben dayanmak zorundayım diyeceğiz. Hangisi kolay derseniz ben reddin kolay olduğuna kâniyim. Hayata hakkını vermek her durumda mümkün değildir ama bilmek gerekir ki hayatta mümkünler dünyasıdır. Kabul edeceğiz ki huzur dediğimiz şey bu dünyanın mümkününe ters. Huzur bulduğumuz bir söz, bir çift göz, bir omuz gelir geçer fakat bilelim ki aslolan yine hakkına riayet edecektir. Evet, dallanan budaklanan hayatın her duruma hakkı vardır. Ret onu daha da kamçılar. Her hakka bir gün biz ya kalben ya da cebren eyvallah diyeceğiz. Peki ama nasıl? Sözü olan beri gelsin.
Son söz de:
Cihânı serteser geşt ü güzâr etdik bütün halkı
Cefâ iklîmine konmuş büyük bir kârbân gördük
diyen Ahmed Kemâleddîn Perrî ile gelsin.
Muhabbetle...
Kendi çekmiş olduğu fotoğrafı kullanmama müsaade verdiği için Melike Baran Hanımefendiye hassâten teşekkür ederim.
Hakan Akçin
2024-12-17T19:38:28+03:00Estağfurullah, sağ olun Efendim.
Melike Baran
2024-12-17T18:50:03+03:00Hayât, dallanıp budaklanan her durum ve her hâl ile bir iz bırakıp gidiyor insân rûhunda. Rûhumuzu ne renge boyayacağımız, kalbimizin paletinde...
Kelâmınıza sağlık. Yine sorgulatan, güzel bir deneme olmuş.
Fotoğrafımı konuşturduğunuz için ayrıca teşekkür ederim.