Hiçbir şey olamıyoruz artık. Ait hissedemiyoruz hiçbir yere. Biz. Bizler, yani arada kalanlar. Güvenimiz sıfır. İnancımız sıfır. Kutuplar o kadar zıt ve düşmanca ki sahte samimiyet sözleri ve kucak açmalar umudumuzu tazelemeye yetmiyor. Dürüstlükle yaşamak yoruyor herkesi, biliyoruz. Gerçek peşinde olanlarımızın vicdanlarından başka sığınacakları bir yer yok. Gerçek kılığında dolaşan yalanlara inanmak kolay. Tüm kutuplar kendi yalanlarını üretiyor işte. Bundan dolayı aslında en büyük düşman yalanın ta kendisi zaten. Kötü olan şeylerin bile iyi şeyler oldukları yalanına inanmak kolay geliyor değil mi? İyiymiş gibi davranmak, iyi olanı savunuyormuş gibi yapmak, mış gibi yaşamak hayatı... Bunların bu kadar olağanlaşması tüylerimi ürpertiyor. Ve en vahimi de kötü olanın güzellemesinin yapılması... Zihinler bunun iğrençliğini algılayamayacak kadar aciz. Durum işte bu kadar vahim. Yalanların işgali altındaki dünyada gerçekler de can çekişmekte. Belki bir umut nefes almaya devam ediyordur. Belli mi olur, gözlerimiz açılır, kalplerimizdeki karanlık perde yok olur ve yeniden dostça yaşamanın bir yolunu buluruz.