Hiç düşündünüz mü yaşama amacınızı? Ben düşündüm. İlk başlarda ressam olmak için doğduğumu söyledim, yaşıma göre gayet iyi çiziyordum. Sonra "hipergerçekçi" resimleri gördüm; yerim ressamlık değildi. Ardından aşçılık geldi, burada da tutunamadım çünkü benden kat kat iyiler vardı. Herhalde yetenek denizinde yüzüp durmuş fakat suyundan içememiştim. Daha sonra matematik geldi. "İşte!" dedim "Olayım buymuş! Ben matematikçi olmalıyım!" Fakat o da değil. Şu an matematik okumam ve kendimi matematiğe ait hissetmemem de bu yüzden. Belki de ben kendimi bir yere ait hissetmiyorumdur. Bir yazar vardı bir kitabında "Hiçbir yere ait olmayanları çok iyi tanırım, her yere aitmiş gibi davranırlar." demişti. Sanırım haklı. Kendimi kalıplara sokup ağlamamak için bahaneler üretiyorum belki de. Eğer dünyadan ayrılırken son bir not bırakmam gerekseydi bu: "Teşekkür ederim dünya.” olurdu.

"Görüşmek üzere."

Hayat ve onun yanında promosyonmuşçasına gelen anlamsızlığını aşmak için matematik ve onun yancısı felsefeye yöneldim. Her teorem ve her kuram daha da anlamsız yaptı bu dünyayı. Şimdi dehlizin dibinde Platon'un mağara ideasını kurmaya çalışıyorum. Her bir nöronumu oraya yerleştirip maddi dünyayı onlara yasaklıyorum! Ateş bile yakmadan, gölgeleri cebime saklayarak! Sokrates'le öğrendim Simulakra’ı, Baudelaire ile geliştirdim teoriyi. Augustinus ile tek nedenimi yakalamaya çalıştım ve Camus ile intiharın anlamsızlığını yakaladım. "Hiç kimse!" dedim "Hiç kimse intihar etmemeli! Bir kayayı, bir dağa ömür boyunca taşıman gerekse de bu hayat yaşanmalıdır!" diye bağırdım. Ama yalnızdım, kimse duymadı.

Pes etmenin kıyısında denize girmek için soyundum fakat giremedim. Vazgeçtim ben de şu sıralar hayattan vazgeçtiğim gibi. Anlamın tamamını başka şeylere yükleyip hayata yükleyecek anlam bulamadığımda anlayacaktım, söz vermiştim kendime. Dediğimi yaptım yine de anlayamadım. Zekam geriledi, internetteki IQ testlerinde puanlarım yüz puan birden düştü, yine de anlamadım düştüğünü. Bu yüzden çığlık çığlığa bağırdım, sonra gördüm ki uçurumun kıyısında bağırmak, şehirdekiyle aynı değil. Uçurumda kimsenin olmadığını bilerek bağırıyorsun. Şehirde herkesin seni dinlediğini sanarak bağırıyorsun. Tek neden olacak kadar güzel değil mi?

Beynim yavaşlarken ve hatta durmaya yakınken hayatı son kez düşüneceğim. Ona son şansını vereceğim. Ya o beni anlamsızlaştıracak ya da ben onu sonsuza kadar anlamsız bırakacağım.