Bunları yazacağımı hiç düşünmemiştim. Karanlık ve sisli havada güne başlamak hiç iyi değildi. Her zaman sonunu tahmin etmediğimiz olaylar yaşıyoruz. Sonrasında ise çok farklı insanlara dönüşüyoruz. Olayların başlangıcını hatırlıyorum sanırım gözlerimi dünyaya açtığım an olmalı. İnsanın içine işleyen o duygu yaşamayı istemek, sonucunu bilmeden ona yaklaşmak, biraz da kolay geliyordu. Uyandığımda kalkmak istemedim çünkü uyumak rahattı. Uyanmak ise hayatı karmakarışık, gelişigüzel ve mahkum bir duygu gibi rahatsız ediciydi. Tavana baktım, yere baktım, duvarlara baktım. Bomboş bir şeydi. Baktıkça garip hisler sarmıştı beni. Sanırım duvarları değiştirecektim ya da yaşadığım günleri. Ellerimdeki fırça darbeleriyle duvarları boyamalıydım gelecek günlerin saf duygularıyla. Boyayamadığım için duvarları bunlar başıma gelmişti. Simsiyah duvarlarla geçirmiştim şimdiye kadar. Karar vermek istiyorum şu an hayatıma sanki boyadığım duvarlar benimle sınırlı kalmayacak gibi. Bütün bunlara karar versem bile aslında ne kadar kararsız biri olduğumu duvarlara bakarak anlıyorum. Onları boyamak için hiç acelem yok. Evime hiç zaman almamıştım. Evin içinde kendimi rahat hissetmiştim ama geçici olduğunu, süresinin bittiğini anlamak benim gibi insanlar için zordu. Hiç kendimle kavga etmemiştim. Çok barışıktım. Sonrasında kavga etmeye başladım. Sürekli bana karşı geliyordu. Beni itti duvarların üstüne. Bekledim felaketin geçmesi için. Sarsıntının durmasını çok bekledim. Yatağımın örtüsü daha ne kadar kırışabilirdi. Onu bile toparlayamıyordum zihnimde. Ayağa bir türlü kalkamıyordum. Kalmak için karar verdim bir gün. Ayaklarımın bir zeminle buluşması için dakikaları sayıyordum. Ya yer soğuksa? Nasıl sıcaklık bulacaktım? Sıcaksa eğer boyalar kurumazdı. Akardı gözyaşlarım delice duvarların içine. Çizimlerim her zaman dolabın alt tarafındaki sağ çekmecede durur. Onlara bir süredir ulaşamadım. Çizemedim bana bakan gün ışığını. Karanlığa bu kadar aşinaysam onu mu sevmem gerekiyordu. Karanlık benden bir hissiyat. Bana hep perdeleri açmamı tavsiye eder. Benim gözlerim hassastır. Ulaşamam aydınlığa gözlerimi kısmadan. Duvarları güzel renklere boyamak için her şey ellerimdeydi. Duvarın en altından başlamalıydım. En çok onlar maruz kalmıştı dünyanın tozuna. Ayaklar altında kalmıştı hiç istemese bile. Yosunlar geliyor aklıma. Karaya çıkmanın ilk adımı ayaklarındaki yosunları mavimsi bir boşlukta bırakmaktır. Geçmişi arkada bırakmak gerekir. Belki de yosunlar deniz tabanının zenginlikleriydiler fakat bir deniz canlısı değildim. Nefesimi o kadar uzun süre tutamazdım. Yeşil rengi tonlamalıydım yosunlaşmamak şartıyla. Denizden uzanan yosunların ağaç kavuğunda gizlice saklanması için tonlamalıydım. Bir gün çıkacaklar o kavuktan ama zaman değişmiş olacak. Bana kötüymüş gibi gelmeyecek. Hatta kabuğunu kırmasını kendim kutlayacağım. Onu alkışlayacağım. İnce bir çizgiden başlayıp kaplıyorum bütün atlası. Bütün dünyayı tek tek tonlamaya başlıyorum. Sonrasında sadece bekliyorum yanında. Uzanıyorum uzun bir yol boyunca. Ona karşı gelmiyorum. Kuvvet gösterme çabam yok. Uzandığım yer yüzeyinin mavi olması sayesinde artık gökyüzünün bir parçasıydım. Bir salıncak kurdum göğe. Salıncağın beni taşımasını istiyordum. Seyretmenin güzel keyfiyle içim güzel bir rüyada gibiydi. Kendimi salıncağın gölgesine doğru yaslamıştım. Artık saçlarım gökyüzüne değiyordu.