"Bazen akışına bırakmak gerekir, hayatın akışı kendine yön verebilir.”
Böyle, zaman zaman çok düşünüp düşünmekten şakaklarınıza giren ağrıları hissettiğiniz zamanlar oluyor mu? Bu aralar bana fazlasıyla oluyor. Sanki her şey yanlış gidiyormuş da ben doğru giderken hepsini düzeltmeye çalışıyormuşum gibi hissediyorum. Ama fark ettim ki... Belki de ben ters yönde gidiyorum...
"Oluruna bırak" bir insan olduğum halde, şu son birkaç yıl ne kadar çok şey için çabalayıp ne kadar çok kendimi yorduğumu fark ettim. "Şöyle olursa şunu yapacağım, böyle olursa şunu yapacağım..." Hayat bu kadar yorulmaya değer mi?
Sanırım kısıtlamalar ile geçen aylar sonunda hepimiz bir miktar delirdik.
Yoksa sadece ben mi!
Olan bitenden sıkılmak, kararlar almaktan usanmak... Ne olacaksa olsun, diyerek salma durumuna geçtim.
Kısacası; akışına bırakıyorum... Kontrol edemeyeceğimi fark ettiğim şeyler için endişelenmekten vazgeçtim. Tavsiye edebilmek umuduyla buraya da yazıyorum: Elinizden geleni yaptığınız, bütün çabanızı ortaya koyduğunuz hadiselerde son aşamada yapmanız gereken beklemek ve akışına bırakmaktır. Veyahut maddi manevi elinizden bir şey gelmeyen durumlarda kendinizi heba etmek yerine yapmanızın çok önemli olduğunu da şiddetle belirtiyorum!
Şimdi inzivaya çekiliyorum.
Derin bir nefes alıyorum!
"Bu pazartesi" demeden, yeni bir yön veriyorum düşüncelerime!
Oh be!
"Ben kimsenin kimsesi olmak istemiyorum!"
Nilgün Marmara'ya selam olsun! Ne de güzel demişti...
"Biz niye kendi zamanlarımızı yaşayamıyoruz, niye hep başka zamanlar ve hep başka kendimiz? Ne bu ertelenen, bir tansık olma dileğiyle — tansığın olmasını beklemek değil, özün tansığa dönüşmesini ummak — ben'i ve biz’i tansık yapmak arzusu? 'Şimdi'nin karanlığı daha ne kadar üretilecek? Bu karanlıkta beslenen ruh kurtçukları daha ne kadar maledecek bizleri kendilerine?.." 🕊️
"Neden izin vermiyorsunuz yoluma kuş konmasına?" 🕊️