Son günlerde gerek dizileriyle gerek kitaplarıyla kendinden çokça söz ettiren psikiyatrist yazar Gülseren Budayıcıoğlu'nun kitapları roman havasından çok karşılıklı konuşmalara ve terapi odasında geçenlere dayanıyor. Okuyanlar bilir, adeta o terapi odasında terapistle birlikte oturur, geleni gideni dinlersiniz. Hastaların biri girer biri çıkar ve her biri de bambaşka dünyalara götürür anlattıklarıyla. Kurgudan ziyade gerçeklere dayanır Budayıcıoğlu'nun eserleri de. Hayatın gerçekleriyle yüzleşmek kimi zaman ağır gelse de hastaların dünyalarına ortak oldukça merakımız ve farkındalığımız artıyor; bu yönüyle sadece psikolojiyle ilgilenenler için değil, her kesimden insanın bilgi sahibi olması için yazıyor Budayıcıoğlu. Bu sebeple de dili oldukça yalın ve anlaşılır. Teşhislerini bilimsel bir dilden çok günlük dille anlatıyor.

Genel hatlarıyla kitaptan söz ettikten sonra gelelim Camdaki Kız'a. Bu kitabında Budayıcıoğlu sade bir anlatımı tercih etmiş ve okuru yormamak, belki de kafa karıştırmamak adına kitaba Nalan, Hayri ve küçük bir kısımda yer alan Zeynep vakasından başka vaka almamış. Nalan'ın hikâyesi, hüznü ve trajediyi barındıran; zaman zaman onu yetiştirenlere kızdığımız, zaman zaman anladığımız bir atmosferde ilerliyor. Kocaman bir evde anneannesi tarafından yalnızca fizyolojik ihtiyaçları karşılanarak, duygusal ihtiyaçları bir kenara atılarak büyütülmüş bir çocuk Nalan. Mekanik bir anneanneyle büyüdüğünden ve onu annesi sandığından içinde sevme ve sevilme açısından hep bir boşluk taşımış. Babası olarak bildiği dedesiyle arasının iyi olmasıyla ve ondan aldığı sevgiyle belki de psikolojik sağlığını korumayı başarmış. Zira psikolojiden biliyoruz ki mekanik bir anneyle büyüyen çocuklarda şizoid kişilik yapılanması oluşumu görülebiliyor. Neyse ki Nalan biraz da olsa şanslıymış, yumuşak başlı bir dedesi ve ona baksın diye tuttukları bakıcısı varmış. Ama anneannesi onu korumak adına dışarı çıkmasına hiç izin vermezmiş. Nalan da ancak camdan seyredebilirmiş dışarıyı. Sosyetenin önde gelenlerinden Koroğlulları'nın varisi Sedat'la evleniyor ama bu öyle pek de aşk evliliği olmuyor, Nalan Sedat'ı sevse de Sedat onu sevmiyor ve Nalan çocukluğunda olduğu gibi evliliğinde de yalnız kalıyor; ta ki Sedat'ın şoförü Hayri'ye aşık olana kadar. Hayri için her şeyinden vazgeçip Sedat'tan boşanıyor ama hikâye burada bitmiyor; Hayri'nin de hayatına dahil oluyor, onun da Nalan'dan önceki hayatını okuyoruz. Su testisi su yolunda kırılıp Hayri de hikâyeyi terk edince Nalan için yeni bir yol açılıyor ve Nalan ayakları yere daha sağlam basan biri hâline geliyor. Tam hikâye burada bitti derken hayatın Nalan'a sürprizleri bitmiyor ve biz okurları da şaşırtmaya devam ediyor.

Kitabın küçük bir kısmında yer alan Zeynep'in hikâyesi de ''Doğduğun Ev Kaderindir'' dizisine ilham kaynağı olmuş ama bence farklı olan çok nokta var asıl hikâye ve dizi arasında. Zeynep, ailesi tarafından annesinin temizliğe gittiği evin hanımına verilmiş bir çocuk. Kendisinin bir dediği iki edilmeden, el bebek gül bebek büyütülürken annesi ve babası gecekonduda yarı aç yarı tok yaşadığı için hep suçluluk duygularıyla ondan her isteneni yapıp kendisini yıllarca hiçe sayan bir kız. Sırf ailesine karşı duyduğu suçluluk duygularından kurtulmak için hayatında biri varken onu bir anda bırakıp annesi istiyor diye gecekondu mahallesinde yetişmiş doktor Mehdi'yle evleniyor ama ne o ne de Mehdi mutlu oluyor. Bir kızları varken Mehdi'nin aldatması üzerine terapiden aldığı destek sayesinde boşanıyor ve onca zaman hayatını otomatik pilotta yaşadığını fark ediyor. Bu farkındalıktan sonra Zeynep, artık korkmadan kendi kararlarını verebilmeye başlıyor ve suçluluk duyguları altında ezilmekten kurtuluyor.

Hikâyeler ne kadar hüzünlü ve dramatik olsa da böyle mutlu sonlarla bitmesi okuru rahatlatıyor. Psikolojiyle ilgilenenlerin, ruh sağlığı çalışanlarının mutlaka okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bir terapi nasıl başlar, nasıl devam eder ve nasıl sonlandırılır; hangi soru kalıpları kullanılır gibi teknik konuları da gelen vakalar üzerinden anlayabiliriz.