Bunun olabilmesi için içimizde hiç durmadan akıp giden hisleri görme kabiliyetini elde etmemiz lazım. Biraz zaman ayırmakla başlamamız lazım. En başta görmemiz gereken tamamen bunu yapmak için gücümüzün olmaması. Hiç durmuyoruz. Uyumaya çalışıp uyanmaya çalışıyor; her sabah vazgeçmeden yaptığımız oyalanmalar yüzünden alelacele işe yetişmeye çalışıyoruz. Bir çamaşır makinesinin içinde kurutma anındayız sanki. Son hızda dönmekteyiz. İçimizdeki her şey dışımıza çıkıyoruz. Ancak kendimize bir alan açabiliriz. Bunun gerekliliği hakkında düşünmeye başladığımız anda bu bizler için bir nokta kadar eksikli açacak. Bu nokta bizi sürekli dürtecek. Her şey bir noktayla başlar ve her dürtü ile biz bu noktaya neden bizi sıkıştırıp durduğuna odaklanırız ve biraz daha o nokta büyür. Bu gittikçe bizi kontrol altına alacak demektir. Biz kayboluştan bu yeni eksikliğe her şey garipliğinden kurtuluşu arayışa doğru bu şekilde bir yolculuğa geçmeye başlayabiliriz. Bu geçiş yani değişim bizi hayatı hissettirmeye başlayacak. Basitçe hayatı hissetmediğimiz acısını hissetmeye başlamamız bu hayatı hissetmenin başlangıcıdır.