Dünya soğuktur. İçinde çatlak, puslu ve ızdıraplarla aşınmış gri duvarlı zindanları barındırır. Başı yukarı kalktığında küçük çerçevesine yansıyan mavi ışıltıların yerini nemli siyahlıklar alan insanları barındırır. Ve öylesine başına buyruklukla taşır ki kabukları, aynı zamanda ağırdır da dünya. Aşınan kalplerin kirlerini yüklenir. Savrulup atılan umutları, kirli suları, yüz karalayan günahları taşır omuzlarında. Ağırlaştıkça üzerimize yüklenir tüm çaresizliğiyle. Bizi iki büklüm eden gerçekleri, ruhumuzu sıkıştıran sis bulutlarını sıcak bir yorgan yumuşaklığında atar üzerimize. Ama yine de soğuktur dünya. Sokakta yürüyen bir adamın umutsuz bakışları kadar zalim, elleri nasırlaşmış bir çocuğun geleceği kadar karanlıktır. 


Nefes almanın, adım atmanın gittikçe zorlaştığı bu toprak parçasının içine gittikçe batacak olmak hepimizin rafa kaldırdığı, öğrendiğimiz günden itibaren ağırlığını hissettiğimiz ve günün birinde yaşayacağımız o ürpertici soğukluğun iliklerimize kadar işleyişine aldırmadan takvim yapraklarını bir bir savuruşumuzun iç bunaltıcı ağırlığı göğsümüze zimmetli. Artık ‘an’dan uzun, ‘zaman’dan kısa olan birkaç saniyenin bile hayatımıza bu denli müdahale edişine alışmış olacağız ki olanları sindirmek gibi kabul etmesi zor bir yöntem geliştiriyor her bir yüz. O kadar alıştık ki yüzümüzü utandığımız için değil, cezanın mahkumu olmamak için eğer olduk. Ve o kadar cesurlaştık ki bir yüze bile değil milyonlarca yüze başımız dik bir şekilde boncuğu ipe dizer gibi yalanları dizer olduk. Ne ağlayan bir çift göze bakar olduk ne de yardım isteyen ele uzanan bir sıcak gülücük. En kötüsü de dünyanın sıcaklığını gaddarca hapsedip soğukluğu ona mübah kıldık. Ölümün soğukluğuna açılan iki avuçtaki sıcaklığın bile hesabını yapar olduk. Diğerlerinin buzlar üzerinde yürümesinin acısını pamuk yorganlar içinde dizlerimize vurarak çıkarır olduk. Öyle soğuttuk ki her şeyi, insanın bir avuç sıcaklığına tapar olduk. Ve öylesine soğuttuk ki bu dünyayı bir gün onun sıcaklığına kavuşacak olsak bile yüzümüzü insanlığımızdan utanarak yere eğip kapısında duracağımızı bilmeden yaşayıp gitmekle avunur olduk.


Dünyanın o sıcaklığına kavuşup yüzünü yere eğemeyecek kadar mert olanlara sonsuz sevgi ve ışık ile...