Devletin gümüşü kadar varmış mahpusun.
Bir muhafaza taburesinden de insafsızmış yokluğun.
Bir fırtına vurdu benliğimi, duygularımın duvarından bir mahşer geçti az evvel.
Öyle ki hayatımı böldü ikiye, bir hançer gibi, ihanet hançeri sırtımda sızlıyorken.
Senden öncesi ve sonrası var oldu, bir yana kainatı döktüler, diğer yanda ben.
Bir yanda sen vardın, diğer yanda bir dostluk, bozuk bir kader.
Sol şakağımda salıncaklar oluştu yeşilce damarlardan ve sallanıyordu mermiler,
Sağ şakağımda hasbelkader, omzunu çağırıyordu sanki, inceden, gerçekten.
Sorular yaşlandı iyice dudaklarımda ve dudaklarımda kurudu elbet,
Çünkü bir yanda senden öncesi vardı, bir yanda sorularımın ve sorunlarımın sahibi, sen.
Sonrasını düşünemez oldum güz akşamlarında ben çünkü gözlerim gülerdi sana bakarken.
Öncesinde karanlıktan korkardım zaten, senden sonra hayranı olacağımı bilmeden.
Tetik nasırlarım yoktu önceden, kainatla bir ilgim, alakam yoktu gökten dökülenlerden.
Ya da bilmezdim muhafaza taburelerini, devletin gümüşünü tanımazdım eskiden,
Seni tanımasaydım eğer, urgan falan da takmazdım hem.
Sol şakağımda bir mermi, beynimle bakışırken, bıçağımı bileğime sarmazdım, parmaklarım kanıyorken.
Bir yana dursun şimdi intiharlar giyinmem,
Bu kadar gülmezdim önceden.
Bu kadar sevmez ve bu kadar görmezdim, özlemeden. Tanımamış olsaydım seni,
Bir günü diğerine kavuşturmazdım, şansızlığıma küfretmeden.
Cennetin alnımda oturuşundan tut, kainatla karşılıklı çay içmezdim sen yokken.
Çünkü ben, Cahit'tim.
Hemen önce ilk cinayetimi işlemeden.
Bir adım vardı, yaram hep kanardı, sen sarmıyorken. Anlatmazdım bu kadar ve bahsetmezdim derdimden. Bir deveyi geçiremezdim iğne deliğinden,
Bir mermiye yol çizemezdim beynimden,
Ve cesedimi yere seremezdim hiç düşünmeden.
Sen yokken,
Karanlıkta sigara içemezdim, şarkılar dinleyemezdim her telden,
Mahalleni böylesine ezberleyemez, soğukta bekleyemezdim, ölmeden.
Yoktun ya işte bir ara,
Yağmur sesi hiç eksilmedi ihtiyar tentemden,
Tırabzandan sakızım, yanı başımdan küllüğüm, düşmedi tütünüm elimden.
Eskiden de böyleydi, daha seni tanımazken, ellerim kainat kokmazdı, cennetin her karışını solumazdım uyuyorken.
Saatlerce güneşi tarayıp ellerimle, cebimde gökyüzünden bir tel taşımazdım kendimdeyken. Küfretmezdim dünyaya, camını çerçevesini indirmek gelmezdi içimden.
Başımın içi cenaze şimdi, oysa daha fazlası gelmeliydi elimden.
Gitmeye meyletmenin o gücendirici kininden,
Vedaları da götürmek gelirdi içimden,
Öyle büyüklerdi ki, bavuluma sığmadılar
Ellerimde dağınık yatağımın hüznüyle çıktım evimden. Eskidendi,
Bu beden tam iki yüz altı kemik, bir parça ettendi, şimdi her yanı kahır, hiçbir yanı görünmez oldu dertten.
Şimdi benim ellerim kıyamet,
Cinayetler damlıyor gözlerimden.
Elem dolu oluyor günler,
Gözlerim doluyor, bitmiyor geceler,
Şimdi seni yanımdasın gibi hissedemem.
Kana kana su içmek gibi derken, önceden,
Kana kana geçmişim, kandırılmış gitmişim kaderinden. Yine de teşekkür ederim, sevdiğim, dostum, gönyem. Çünkü artık göğsümü yaralamıyor, rahmetli babamdan kalan künyem.
Çünkü artık, dostum diye bir kelime çıkmıyor, kahrolası dilimden.
Fazla fazla şiirler yazıyorum, koca kainatı düşürüyorum kalemimden.
Bir peygamberi dinler gibi, seni izleyen yüzümden, mahşerin çığlıkları savruluyor, işkenceler bağırıyor, sinemden.
Yine de senin için uçurumlara koşabilirim, senin için bir bıçak daha geçiririm beynimden.
Söyledim diye üzülme, kendimi yalanlamakta da ustayım ben,
Kırılma bana, çünkü ben, ölüyorum özlemekten. Günde tok karnına üç yaş büyüyor,
Bir şırınga kadar yaşlanıyorum, ölemeden. Ne denir bilmem,
Bendeki de böyle bir kader,
Başımda bir akıl var ki şimdi,
Hiç gelmeden, hep gider.
Bir de sen varsın kadim dostum
İşte senin, kafamdaki en güzel yer. Sensizken bir muhafaza boşluğu gönlümde, sensiz geçmiyor lanet olası geceler.
Şimdi nerede ne yaparsın,
Cicim ayları mı bugünler?
Kim için uyandın bugün?
Yine kime ağlayacak bu gözler?
Kadim dostum, güzel yüzlüm,
Bitmiyor, bir sorular, bir de işkenceler. Benim dostum, kainatım,
Bitmeyecek bir şiirim var,
Bitmeyecek bu ölmeler.