Beni bu yalnızlığım delirtti. Şu kahrolası yalnızlığım; yapacak pek bir şeyin olmadığı, sıcaklığın elli dereceyi bulduğu, kitaplarla henüz arkadaş olmadığım, sıcaktan ve boğucu nemden kimsenin kafasını çıkaramadığı, kertenkele gibi saklandığı, dışarıdakilerin de iç ortam sıcaklığının bin dereceye ulaşan seralarda çalıştığı, o bitmek bilmeyen yaz günleri. Annem karşıdaki seranın üzerine bir helikopter konduğunu düşünüyor ve yüksek perdeden ağlıyordu. Tabi bunu daha sonra öğrenecektik, ayrıca tüm evi kameralarla gözetlediklerini de düşünüyormuş. Evin çatısında bitmek bilmeyen üzüm partileri, o yıllarda o evde üzümden ve hüzünden başka bir maddeye rastlayamazdınız, sürekli hüzünlü kek yapardı annem. Sıcak, yalnızlık ve asma dallarını pota olarak hayal ederek basketbol oynamaya çalışmam... Bizimki üç tane hocanın olduğu, ayda bilmem kaç lira verdiğimiz basketbol kursuna zorla gider, "ben olsaydım" ile başlayan cümlelerden nefret etsem de, ben olsaydım o kursun yapıldığı spor salonunun parkelerini yalayabilirdim. Ama ben oğlum değilim, annem ben değil, seralar ise hala bana göre birleşince beyaz bir deniz gibi, uzaktan, çok uzaktan...

İşte beni o korkunç yalnızlığım delirtti lakin şu an o yalnızlığın bir gramına külüstür Fordumu verebilirim. Günlerin suçu yok, sorun gecedeydi, çünkü geceler de çok sıcak ve yalnızdı. Ne olursa olsun; şimdilerde o yalnızlık için deliriyorum, beni delirten şeyin kölesi olmuşum, aşka benziyor sanki ne dersiniz?