En sevdiğin renk ne?
En sevdiğim renk herhalde pembe,
Pembe yaaa, en sevdiğim renk pespembe pamukşeker.
Tatlı bir kokunun havaya nüfus ettiği, zannımca herkesin mutlu ve bulutların üstünde yaşadığını tahayyül ettiğim zamanlar, kim sormuşsa en sevdiğim rengi, pembe demişimdir herhalde. Annemin aldığı tokatlarım, ayakkabım, elbisemin pembe oluyor oluşunu buna bağlayabilirim. İşte hayat bir zamanlar benim gözümde pamuk şeker rengindeydi. Pamuk şekeri herkes severdi. Her yediğimde ellerimin yapış yapış olmasını umursamadan yerdim. Mendil aramazdı gözüm. Bayram zamanları babamın pantolonunu ısrarlarla çekiştirerek isterdim. Gözüme takılan tek insanın pamuk şeker satıcısı olduğu gerçekti. Bulutlar yastıktı, ağaçlar yürüyor, ay bizi takip ediyordu. Ellerim her domatese dokunduğunda kıpkırmızı olurdu. Hangi renge dokunsam onun rengi elime bulaşır diye sevdiğim tüm renklere dokunurdum. Acı veren de gökyüzüne dokunamamaktı. Elim hiç mavi olmazdı. Göğe bakarken ufuğun sonsuz olduğunu bilerek yaşardım. Benim için o yolun sonu uçurumdu. Yalandı , dünya yuvarlak olamazdı.
Annemin tasviriyle çeşme gibi akan gözyaşı damlalarımı saklar, her boğazımda yumru oluştuğunda onları bahçeye akıtırdım. Ağlamamak için ellerimle sıktığım eteğim de pembeydi herhalde.
Sonra kaç mevsim geçti, kaç gücenik umutlar son buldu bahçemde, ben ise hâlâ çocuklar çok kolay adapte olur dedikleri yerdeydim. Ve ben hayatın rengini dağların ufkunda kaybetmiştim. Bir kere burada pamuk şeker satan amcalar yoktu. Şehir uzak ben insanlara uzaktım. Hayat pembe renkli gözlükleri saklamıştı. Aramaya niyetlenmiyordum. Ben artık hayata pembe bakmak istemiyordum. Çünkü hayat bir kadının eşi tarafından bıçaklandığını bana göstermişti. İçimde nefret tohumları oluşmuştu. Benimle konuşan her erkeği azarlar, laflarımı üst üste acımadan sıralardım. Ellerimde pamuk şeker değil isyan bayrağı vardı. Uzun süre elimden hiç bırakmadan yol aldım. Hayat artık , her güneşin batışındaki hissiyatla bana bakıyordu. Turuncunun kırmızıya karıştığı gibi. Çünkü kırmızı, o kadının karnından çıkan sıvıyla birebirdi. Sevmezdim o rengi. Ben kırmızı rengini hiç mi hiç sevmezdim.
Bir çocuğun kardeşine çikolata verirken bile cetvelle ölçtüğü zamanda , suçlar yollara asfalt olmuştu. Para her asfaltı yoldan ayırırken ,canlar uykusunda, korkuyla karanlıkta sıçrıyordu.
Ne diyorum biliyor musun öğretmenim? Adalet diyorum, adalet yoktu. Benim için adalet dünyada da var olurdu. Fakat bir gün ağır bir suça mukabil olmuş o adamla göz göze geldiğimde, adaleti farklı bir yerde aramalısın Eda , dediğin anda da haklı çıkışını unutamıyorum. İşte renklerin belirsizliği yurdumu umutsuz bırakmıştı. Her büyük insan gördüğümde çocukluğuna dair ne hatırlıyor diye sorgulayışımda, masumluğu aradığımı da şimdiler de fark ediyorum.
Klişe olan , Büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sorduklarında, cevaplamadan sen kesin avukat olursun derlerdi. Ben avukat olmak istemiyordum, ben avukata ihtiyaç duyulmasın istiyordum. Anlaşılmamanın hüznünü sırtlanmak kadar zor bir şey yoktu, ahvalim pek iyiydi, lakin ahvali iyi olmayan insanlar içimdelerdi. Ritimlerini duyuyordum sanki...Yaş aldım, şöyle dört beş kış geçti, ben hep büyüktüm gibiydi. Fakat kulak kesildi dedem. Söylediklerimin ciddiye alınmasıyla beraber büyüdüğümü daha da iyi anlamıştım. Ben büyüdüğümü duyulduğuma fark etmiştim. Hafiften renkler ilişti gözüme, aradığımı bulmuştum, içsel bir yalnızlık. Şöyle kimsenin duyulmadığı, görülmediği uçsuz bucaksız bir tepe muhayyile ederdim. Yeşil ve yabansı, köksüz ve dingin ve ıssız. Çünkü bana yoldaş gerekmiş,
Her okuduğumda farklı şeyler fark ettiren kitaplar bana yoldaş oldular. Kimsenin yalnızlığımı anlamadığı vakitte bile anlayan parçalar bulurdum. Kuşlar, nereye giderse takip eder, kaybolduğunda durup dakikalarca okurdum. O kitabı Okuduğum yer kuşun kaybolduğu yerdi. Ağaçların niçin Yeşil ve kahverengi olduğunu sorguladığım zamanlar...Hayat bu sefer ağaçların hafiften güneye estiği yerden bana bakıyordu. Dostumun, kadim dostlarının yeşilliğiyle sarmalanmıştım. İçimde umut sarmaşıklarını yeniden dirilten, ruhunun derinliklerindeki sevgiyi ve nahifliği diri tutan dostum, bana hayatımın en sevdiğim rengini vermişti. Doğanın rengi. Yeşil diye tabir ediyorum ama tam anlamıyla huzurdu. Köklerim huzurla büyüyordu. Ben dostumun dünyaya ve bana nasıl baktığıyla büyüyordum.........(yazı yarım bırakıldı)