Hayatımızın kalemi daha anne karnına düştüğümüz anda var olmaya başlar. Biz, annelerimizin karnında yavaş yavaş büyürken ailelerimiz bizim için, bizim hayatımız adına planlar yapmaya başlarlar. Aslında daha o zamanlar o kalemin bizim elimize zor geçeceği bellidir. Biz dünyaya geldiğimiz anda bu kalemle, üzerimize basmakalıp kelimelerle giysiler örmeye başlarlar. Biz o kalemi elimize almaya başladığımız zaman biraz çaba harcamamız gerekir. Çünkü o kalemi hatta hayatımızı onların sanan ailelerimiz var. Biz ne zaman onların himayesinden çıkarız, kendi başımıza kalırız; işte o zaman kalemi bizler alırız. Başlarız o boş sayfaya yeni şeyler yazmaya. İnanırız ki artık, artık o kalem hep bizde kalacak. Tabii ki öyle olmaz. Neden olmaz? Daha aşkla karşılaşmadık değil mi? İşte aşkla karşılaşınca diyoruz ki dünyayı onun ayaklarına sereyim de kopmayalım. Peki gerçekten gitmek isteyen, dünyaları dinler mi? Tabii ki dinlemez. O yüzden bizler, bizim için çok daha önemli olan hayatımızın kalemini avuçlarına bırakırız. Peki hayatımızdan vazgeçtik, hangi hayatımızdan biliyor musunuz? Daha var olduğumuz andan beri elimize geçmesini beklediğimiz o hayatımızdan, hayatımızın kaleminden. Yine başkasında ama bu sefer onu almak için sesimiz pek de gür çıkmıyor değil mi? Çıkmaz, çıkamaz ki; hem niye çıksın, çok seviyoruz. Sevmek bu mu; kendimizden vazgeçmek? Hayatımız öylece onun ellerindeyken o yine gidecek. Ama biz bu sefer hayatımızın kalemi bizlere kalıyor diye sevinemeyeceğiz. Bu o kadar uzun sürmeyecek. Çünkü hayatımızın kalemi bize muhakkak bir sürpriz yapacaktır. Biz ondan vazgeçtik ama o bizden kolay kolay vazgeçmez. Artık kalem bizde, nasıl istersek öyle yazar çizeriz. Sonunda istediğimiz oldu. Artık kalemimizi elimize aldık ve sıkıca tutacağız. Hayatın büyük bir oyunu da bizlere bir kalem verip asla bir silgi vermemesidir.