Hayatın bana verdiği hissiyatı seviyorum. Sıkış tıkış olmuş, camları sıcaktan buğulu bir otobüsten indiğimde rüzgarın tenime vurup terleyen yerlerimi kurutması veya zor geçirilmiş bir günün ardından boş bir AVM otoparkına çekilmiş arabamda koltuklar yatık, Haruki Murakami kitabı okumak gibi.

Bunlar hep hayatın bana verdiği zevkli şeyler ve bunlardan zevk alıyorum. Ama bunlar için mi yaşıyorum? Sorun da burada. Yaşamamın sebebi hayatımda böyle anların olması mı? Özünde de sorum şurada: yaşamın amacı, bizden beklentisi mutlu olmakta mı?

Çocuklar gibi her gördüğüne gülmek, keyiflenmek. Bunlar mı bizim hayattaki amacımız deyip, her gün yorgun ama hayatta kalmak isteyen başımızı yastıktan kaldırma sebebimiz olmalı?

Evet, belki bunlar bizi hayata bağlayan, tutan şeyler olabilir. Ama hayatta tutan"larla" hayatın amacı olabilecek"ler" arasında dünyalar kadar fark olduğuna inanıyorum.

Bir yandan hayat hep beni yaşadığım için ödüllendiriyor, ama ne yaşadım ki? Ne yaşamam lazımdı yaşadım veya yaptım da bu ödüle layık görüldüm.

Sanki hak etmiyor gibi hissediyorum. Sanırım kesinlikle bu his.

Hani şu, somut bir şekilde hissettiğin sorumluluğun varken ve yapmadığın vakit acıktığında dışarıdan yemek yiyip para kaybetmeye kendini layık göremeyişin gibi. Tam olarak bu.

Hayatın neden bana yaşam imkanı sunduğunu bilmediğimden, hak etmediğim hissine kapılıyorum.