Hızlı dönemlerimde ki bundan çok da önce değildi, geceleri konsomatris gibi bir arkadaş grubundan bir arkadaş grubuna zıplar sabaha kadar eğlenirdim. Aralarında gerçek bağımlılar(ot,hap,alkol) paraya tapanlar, kadınlara düşkünler, depresifler vardı. Hepsinde ayrı bir tat bulur hepsi ile ayrı ayrı vakit geçirmekten çok keyif alırdım. Hepsi de nedenini bilmediğim bir şekilde beni severdi. İnsan tanımaya bayılırdım. Bir insanda bir dünya bulduğumu hep düşünmüşümdür. Gecenin köründe herkese yazar ilk kim cevap vermişse ya da daha önceden çağrılmışsam arabama atlar ihtiyaçlarını sorar ve gaza asılırdım. Başkentte her yere 15 dakika uzaklıktaydım. Hepsinin birbiri ile ortak noktası olsa da hepsi birbirinden ayrı ve değişik insanlardı, üstümü başımı gideceğim ortama göre seçer, yanıma sigaramı alır anında yola koyulurdum. Hobolar gibi yaşıyordum, sadece çalışmak yerine aylakça geziyor, ve para ile ilgili bir telaşım bulunmuyordu. Yaptığım tek şey anı takip etmekti ne sonrasını ne de öncesini düşünmek, ve mümkünse daha çok insan tanımak, her kesimden her şekilde...

Böyle gecelerden birini yaşıyordum, kendim evde içmekten sıkılmıştım, kafam da güzel değildi. Bir hareket arıyordum, hemen telefonuma uzandım ve herkese mesaj attım. Cuma ve cumartesi günleri ne kadar büyük eviniz olursa olsun evde oturmak bana her zaman hapishaneleri hatırlatır. Dışarda sürekli akan bir hayat vardır ve siz pencereniz kadarını görebilirsiniz. O zamanlarda çok fazla büyük bir evde yaşamıyordum. İki kişinin tam sığabileceği bir evdi, grup seks döndürmek isteseniz büyük ihtimalle evin şartlarından dolayı bu planınızı sonraya atmanız gereken bir ev. Bana yetiyordu, hayatımda çok fazla kadın da yoktu, birkaçı ile arabir görüşüyor, çoğundan ya ret yiyor ya da cevap bile alamıyordum. Mesajıma ilk cevap veren arkadaşıma 15 dakikaya orada olacağımı söyledim, giderken bir kutu bira ve iki paket sigara aldım. Üstümü olabilecek en paspal ve eski kıyafetler ile donattım. Bir an önce yola koyuldum ve biraz da sarhoş bir şekilde benim evimden büyük (en azından 6 kişilik bir grubu alabilecek) bir eve ulaştım. Arkadaşlarım da benim gibiydi, günleri günlerine uymuyor bir saat sonrasını düşünmüyor geçen saatte ise ne yaptıklarını hatırlamıyorlardı. 2 kişiydiler, Can ve Umut. Gözleri kıpkırmızı beni karşıladılar ve selam vermeden elimdeki birayı alıp paketi açmaya koyuldular. Bir sigara sarıp bana uzattılar ben de birayla devam edeceğimi söylediğimde yüzüme annelerine küfretmişim gibi bakıp sigarayı dönmeye başladılar. Ev pislikten yıkılıyordu. Ayakkabımı çıkarırken ağzıma gelen kusmuğu tutmak için çok uğraştım, yine de ses etmedim, bir şey desem de hiçbir şey değişmeyecekti ne de olsa. Lanet herifler dedim, umarım tuvaletten çıkarken kıçınızı siliyorsunuzdur!! Bana aldırış bile etmediler, beklemediğim kadar durgun bir ortam vardı, bir gariplik olduğunu sezdim ve Can'a sordum, biraderim ne sıkıntın var ?

Hiçbir şey yolunda değil Barış dedi ? Ben de olmak zorunda olmadığını söyledim. Lanet insanlar Barış, şerefsiz piç kuruları yapılan hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar, çok çabalıyorum, gerçekten her gün kıçımı yırtıyorum ama elime geçen bana kalan bir şey yok, çok nankörler dostum gerçekten çok nankörler dedi. Ne bekliyorsun ki sanki yeni bir şeymiş gibi anlatmayı bırak, hayat hep böyledir her zaman istediğini alamazsın, sızlanmayı ve lanet okumayı bırak yoksa defolup gideceğim dedim. Umut oradan lafa karıştı, hiç mi bir anlam aramıyorsun ha, hiç mi bir şeyler verdiğinde geri almak istemiyorsun, tabi her şey senin açından yolunda, istediğinle görüşüp istediğini elde edebiliyorsun, bu dediklerimizi anlamanı beklemek bile hataydı. Gerçekten yüzünün ortasına bir tane vurmamak için kendimi çok zor tuttum, biramdan kocaman bir yudum alıp söze başladım. Bana bakın salak herifler, hayattaki her şeyin bir anlamı olmak zorunda değil, her şeyin bir karşılığı bir nedeni ya da bir sonucu olmak zorunda da değil, büyük ihtimalle babanız o gece daha az azsaydı ya da anneniz başım ağrıyor deseydi bunları dinlemek zorunda kalmayacaktım, şimdi kapayın çenenizi ve zıkkımlanmaya devam edin. Sinirlenmemişlerdi bile, sanki söylediklerimden bir şey anlamamış gibi konuşmaya devam ettiler, Can sigarayı dönerken Umut söze girişti. Barış, hep mi mutlusun sanki, bir neden aramıyor musun, neden geldik, ne yapıyoruz, ne için yaşıyoruz bunların hiçbiri mi aklını kurcalamıyor ? Hem dedi Can söze karışarak, her şeyin bir nedeni olmak zorunda, her şey bir amaca bir sonuca bir mutlak sonuca bağlanmak zorunda hissediyorum, ne demek bir verince bir alamamak, bu şımarık insanların içinde hala emeğe bir mutlak amaca değer veren sadece bizler miyiz, senin gibi şımarıkça yaşamamak mı suç şimdi, Tanrı seni bir neden için buraya göndermemiş olabilir ama biz mutlaka bir neden için buradayız. Gerçekten kan beynime sıçramıştı, bu ahmakların kafasını güzel yapmak dışında bir amaçları yoktu, şimdi karşıma geçip bana varoluşsal cümleler kuruyorlardı. Bakın dedim, bu dünyaya bir geliş amacımız yok, hiçbir zamanda olmadı, sadece yaşayıp ölüyoruz taş çatlasa 70 sene bunun yarısı da uyumakla geçiyor, şimdi lanet çenenizi kapatın ve beni geldiğime pişman etmeyin, her şey bir sonuca bağlanmak zorunda değil, sen ben biz olmasak da bu dünya dönecek aslında hiçbirimizin bireysel olarak bir değeri bir nedeni ya da katkısı yok, tek önemli olan toplu olarak ne halde olduğumuz, evrim basamaklarından biriyiz, toprağa karışacağız ve bize verilen sürede ne kadar evrimleşebilip ileriki nesillere ne kadarını aktarabilir isek aktaracağız umarım siz iki salağın aktarabileceği bir şey olmaz ve doğal seçilim ile elenirsiniz. Tek nedeniniz bu, evrim basamağındaki küçük bir parça, siz olmasanız da bu süreç devam edecekti, burada önemli olan hepimizin olup olmaması, bireylerden yoksun, topluca bir nedenimiz var. Hepimiz için bir anlam arıyorsanız işte bu, ama saçma düşünceler için de birey olarak bir neden amaç arıyorsanız önce evinizi toplamakla başlayın. Sözlerim onları dayak yemişe döndürmüş, yıllardır kaçtıkları bir gerçekle yüzleşmelerine neden olmuştu. Konuşamadılar, sakince ama gözlerini kocaman açıp sigarayı dönmeye devam ettiler. Ben ise biramı bitirdim, sonunda bu aptal konuşmanın sonuna geldiğim için mutluydum. Ayağa kalktım bir bira daha alıp pencerenin kenarına oturdum. İkisi sudan çıkmış balığa dönmüş gibi yüzüme bakıp duruyorlardı, beklediler ve aynı anda peki dediler mutluluğu nasıl bulacağız, madem bir amacımız yok nasıl mutlu olacağız bu kadar çok verirken, almadan bir şeylerden karşılık bulamadan nasıl kendimizi iyi hissedeceğiz ? Güldüm, hatta içimden kahkaha dahi attım, tüm dişlerim gözükmüş, ve dudaklarım incelip tüm yüzüme yayılmıştı. Tek bir yolla dedim, tek bir yolla, bir amaç ya da sonuç beklemeden, sadece eylemin kendisinden haz alarak, yapmış olma durumdan mutluluk duyarak, kimseden hiçbir şeyden karşılık beklemeden yaptığınız her şey her eylem sizi mutlu edecek tek şeydir. Bir verip bir alırım, bir verip yüz alırım diye giriştiğiniz her iş, her eylem sonucunda size kocaman bir mutsuzluk verecek. Mutluluğu bir sonuçta değil, eylemin ta kendisinde bulmanız lazım, ancak öyle mutlu olabilirsiniz. Yani dediler bu sigara sonunda kafamızı güzel yapmasa bile, bunu içtiğimiz için ne kadar kazıklanmış olsak da mutlu mu olmalıyız Barış ? Evet dedim, tam da olarak öyle sigaradan bile bir beklentiniz olmadan içtiğiniz de, sadece içtiğiniz için mutlu olduğunuzda işte o zaman gerçek mutluluğu bulacaksınız. Hayat hiçbir zaman bir artı bir iki hesabı ile yürümez, çünkü bir damla bir damla daha, büyük bir damla eder, iki damla değil.