Hayatın grilikleri hakkında uzun uzun düşündüm. Onları hiç sevemedim çünkü kendimi hiçbir gri alanda güvende hissedemedim. Gri alanlar bana hep zarar verdi. Çünkü "aslında senin iyiliğini düşünüyor" cümlesini duymaktan çok yorulmuştum. Ve beynimin içinde minik bir ses, mükemmel olursan, özgür ve güvende olursun, diyordu. Ve beyaz olursam sevilir ve korunurdum. Ve beyaz olursam, belki günahlarım affedilirdi. İlk ne zaman böyle düşünmeye başladım emin değilim ama kendimi bildim bileli "yeterince beyaz" olamamanın öfkesini barındırdım içimde. Kendime ve herkese karşı öfkeliydim. Bu iki düşünce el ele tutuştuklarında ve nefes alamadığımda yine aynı şeyi düşündüm. "Mükemmel ol ki bunu bir daha yaşama" Hayatın griliklerini hiç sevemedim, birine dost ya da düşman diyebilmek istedim ve diyemediklerimi hayatımda istemedim. Belki de en başından beri sevmediğim hayatın griliği değil kendi griliğimdi. Mükemmel olamayışıma duyduğum bir öfkenin dışa vurumuydu. Emin değilim. Dediğim gibi neyin neyi başlattığını bilmiyorum. Bundan sonrası için ne yapacağımı düşünmek daha doğru geliyor. Çünkü geçmiş içinden çıkılması zor, karmaşık ve her şeyi olduğu gibi hatırlamanızın imkansız olduğu bir yer. Geçmiş gri bir yer. Ve ben kendine şefkat duyamayan bir ergenin hatıralarını döndürmeye devam etmek istemiyorum.
Önce kendimden başlasam daha iyi olur sanırım çünkü çevre işin içine girince işler çok karışıyor. Mükemmel değilim, hatalar da yapacağım yanlış tercihler de ama en sonunda kendi yolumu bulacağım. Yaptığım tercihler beni mutsuz ederse diye çok fazla düşünüyorum ama gelecekteki Sema'nın başının çaresine bakabileceğini biliyorum. Tıpkı geçmiştekinin yaptığı gibi. Mutluluğu gelecekte aramayacağım çünkü burada benimle. Sürekli mutluluk diye bir şey yok, bir peri masalında yaşamıyoruz ama mutlu anlar var ve mutsuz anlar. Akıp giden anların içinde arayacağım mutluluğu, gelecekte değil.
İyi bir insanı da ne kadar siyah beyaz tanımladığımı fark ettim bu günlerde. İyi insan "Yalnızca ve yalnızca doğru olanı yapmak niyetiyle her türlü fedakarlığı yapan ve bunu yaparken hiçbir zorlukla yılmayan biri" imiş benim için. Beyaz bir melek tasvir edip bu masala uyamıyorum diye kızmışım kendime. halbuki "Doğru bildiği şeyleri yapmaya çalışan bir kız" olmak da iyi bir insan olmak için yeterliymiş. İlla da hayatımızı adamak gerekmiyormuş, hayatımızı da yaşayınca sahtekar olmuyormuşuz. İyilik de o kadar beyaz olmak zorunda değilmiş yani.
Biraz da çevreme dönsem fena olmayacak sanırım. Kimse kötülüğümü istemedi ama ben hala 15 yaşımdaki halimin yaralarını sarmaya çalışıyorum. ve 18 yaşındaki halim günlüğüne "Bu kadar öfkeyle nasıl yaşanır bilmiyorum" yazıyor ve 19 yaşındaki halim hayatının en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşıyor. Ve hepsi toplanıp hiç kişisel olmadığını bildikleri konularda öfkeden kuduruyorlar. Belki de biraz da kişisel olmayışına öfkeliler. "Hepiniz kendi doğrularınıza göre yaşadınız. Hakkınız. Peki benim aldığım yaralar ne olacak?" diye sormak istiyor. İşte griliğe tahammül edemediği yerler.
Artık ne kendimden ne de başkalarından mükemmeliyet beklememeye kararlıyım. Yıllarca bunu yaparak kendimi çok yıprattım ve başkalarına karşı da hiçbir yere varmayan bir öfkeyle yine kendime zarar verdim. Ama bu herkesi affetmem gerektiğini anlamına gelmemeli. kendimi böyle bir şeye zorlayamam. Öte yandan çoktan affetmem gerekirken, her şey eskisi gibi olur korkusuyla, atılan tüm adımlara saldırganlıkla karşılık verdiğim insanlar da var. Ama artık her şeyin eskisi gibi olmasından korkmama gerek yok çünkü bir yolunu bulurum. Hep buldum.
Sanırım söylemeye çalıştığım gardımı biraz indirdim diye kimse bana saldırmayacak, saldırsalar bile kendimi korumayı bilirim. Ve sırf kendimi güvende hissetmek için herkesi duvarın ardına itmeme gerek yok. Ben de beyaz değilim ve biraz daha griliği kaldırabilirim. Öte yandan kendimi ait hissetmediğim ortamlara uyum sağlamaya da zorlamayacağım. İşe kendime şefkat duymayı öğrenerek başlayacağım.