Her güne ayrı bir çaba sarf etmek için uyanıyoruz. Kimimiz güneşi selamlarken kaçıyor gerçeğinden, kimimiz taşıdığı çimento çuvalının altında ezilirken yakalıyor mutluluğu.
Kimi saatlerce salladığı direksiyon başında uyuyakalmamak için çabalarken içiyor çayını, kimisi yarınki toplantıda patronunu mutlu edebilmek ve akıp giden saatin içinde savrulmadan çalışabilmek için yudumluyor kahvesini.
Hikâyemize başlarken yeniden çoğumuz
kendim için çabalayacağım, mutlu olacağım diyerek başlıyoruz bu yola.
Farkında olmadan yine başkalarını mutlu edebilmek için hareket ediyoruz bilinçsiz yere dünyanın kanunu bu diyerek.
Yaşlandık diyoruz bazen, zamanın birinde biz de gençtik diyerek geçiştiriyoruz günleri. Altında kalmamak için geçen her bir günün, yeni umutlar buluyoruz kendimize.
Kaçmak için çıktığımız kestirme yolda derin derin nefes alırken yakalıyoruz kendimizi.
Kaçtığımızın kim ya da ne olduğunu sorguluyoruz belki de nefesimizi verirken, devam ederken yapraklarla süslenmiş kahverengi temalı yolda.
Kovalamadan yakalıyoruz kendimizi.
Her boşlukta sorguluyoruz bir şeyleri ne olduğunu çok da önemsemiyoruz açıkçası.
Bazen meyve soyarken yapıyoruz bunu bazen en dibe battığımızda.
Sonra ne oluyor diye düşünüyoruz bir de bakmışız ki soyduğumuz meyveyi yemişiz battığımız yerden çoktan çıkmışız.
Yani demem o ki...
Kaçsanız da kovalasanız da bir şekilde doğru sonuca ulaşıyorsunuz, her gelen başka bir gelenin yerine bırakıyor kendini;
güneş ve ay gibi, kış ve yaz gibi...
Çabalamaktan asla vazgeçmeyin elbet doğruyu bulursunuz diyemem ama vazgeçmeyenlerin kazanacağı bu dünyanın yollarında yürüyoruz her birimiz bundan sebep yorulsak da bazen pili bittiği halde çalışmaya devam eden bir saat gibi kovalamaya devam etmeliyiz hayatı ve yaşamı...