Günlük yaşantımızda yapmak zorunda olduğumuzu düşündüğümüz ya da yaptığımız eylemleri ve işleri yapan bireyin üzerindeki etkisini deneyimledim. Aynı senin gibi. Ama bu sefer benim bakış açımla göreceksin olayları. Çömez bir felsefeci adayının bakış açısıyla... Can sıkıntısı üzerine yazarak başlamak istiyorum. Arthur Schopenhauer; can sıkıntısının hayatın anlamsızlığının somutlaşmış bir hali olduğunu düşünür, yazının ileriki kısmında buna deyineceğim. Benim deneyimlerimden çıkardığım sonucu şöyle anlatacağım: Bir eylemden bir işe koşuyoruz, işi bitirdikten sonra başka bir iş için eylemle yolumuza devam ediyoruz, peki bunlar bitince ne oluyor? Eve gidip yatağınıza yatınca ne yapıyorsunuz? Tahmin ediyorum, büyük ihtimalle zamanınızı başka bir şekilde değerlendiriyorsunuz. Mesela telefonunuz aracılığı ile sosyal medyada vakit geçirmek, aile bireyleri ile muhabbet etmek, aslında çok da büyük mesele olmayan ama hayatınızı etkileyen şeyler hakkında düşünmek ve yersiz yere bu gereksiz düşünceleri kafaya takmak vs.

Peki insanların bunları neden yapıyor? Bence yapacak daha iyi bir şeyleri yok. Ama beni yanlış anlamayın, kimsenin yapacak daha iyi bir şeyi yok. Size göre iyi ve çok başarılı biri ile size göre kötü ve tembel bir insanı karşılaştırmanızı istiyorum. İkisinin de eve geldikten sonra boş vakitlerinde yapacak daha iyi bir şeyi yok. Hatta aralarındaki tek fark size göre kötü olanın iyiye kıyasla zamanını daha istediği şekilde değerlendirmesi... Benim içinse bu; yapacak daha iyi bir şey olmamasını düşünmeye ve özgürlük kavramının olmadığını düşünmeye itti beni. Daha da kötüsü beni etkileyen tek şey bu değildi, iyi diye bir şey yoktu. Upuzun zamandır insanlık namına veya kendi isteklerim doğrultusunda iyi bir haber alamamıştım. Sizin de bunu düşünmenizi istiyorum, en son iyi bir haber ne zaman aldınız? Ne zaman sokakta yürürken insanların kendi bünyesindeki kötülükleri bir köşeye atıp iyi olduğunu gördünüz? Anlamadıysanız bunu okuyan herkesin yaşayabileceği bu duruma örnek vermek istiyorum. İşlerinizi yaptığınız binayı terk ettiniz ve çok açsınız, bir lokantaya oturdunuz ve sizi girişte karşılayan çalışana selam verdiniz, güler yüzle ikinizde ayaküstü bir muhabbet ettiniz, ardından size oturmanız için bir masa gösterdi, siz oturdunuz ve yemeğinizi sipariş ettiniz. Sizce bu insanlar sizin hakkınızda ya da herhangi bir şey hakkında ne düşünüyor? Bence çoğu şey umurlarında değil. Sizle güler yüzlü bir şekilde sohbet etmesinin nedeni iyi bir imaj bırakmak ve tekrar aynı restorana gidip yemek yemenizi sağlamak. Günlük hayatınızda zamanınızın çoğunu geçirdiğiniz iş yerindeki insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Ya da daha doğru soru: Onları umursayıp onlar hakkında düşünüyor musunuz? Büyük ihtimal hayır ve bu normal. Hatta ben şu an kötü bir şey de demedim. Sadece kendimce matematik yapıp olan normal bir şeyi sözlü bir şekilde formulize ettim. Ama çoğu insan bunu fark etmiyor, fark edenler ise bu düşüncesinde daha fazla ileri gitmiyor. Ama ben gidiyorum çünkü canım çok sıkılıyor. Çoğunlukla bir insanla sohbet ederken onun ne düşündüğünü düşünüyorum, kişiliğini analiz ediyorum; nasıl cümlesine devam edeceğini, ne diyeceğini, sohbet içindeki eylemlerimin ona ne düşündürdüğünü, ne hakkında konuşacağını, nasıl bir tutum izleyeceğini, benim söylediğim şeyler hakkında ne cevap vereceğini ve benim ondan sonra ne cevap vereceğimi düşünüyorum. Ne kadar kötüdür ki bunu iyi bir şekilde yapmaya başladım. Ve bu kesinlikle iyi bir şey değil! Çünkü herkes aynı düşünüyor, aynı cevapları veriyor, bunun nedeni ise neredeyse hepimiz tıpatıp farklı seçimlerle aynı hayatı deneyimliyoruz, herkesin ördüğü kazağın ipi ve şekli aynı ama rengi farklı. Ve herkes ilk defa hayatı deneyimlediği ve dünyayı anlamak ve bilmek için hiçbir şey yapmadığı için yaptıkları çok iyi ve çok ilginç geliyor onlara. Ama etrafındaki insanları biraz gözlemleseler herkesin onlar gibi karar verdiğini rahatça görebilecekler. Peki bu dediklerimi kısaca nasıl özetleyebiliriz? "Boş boş günler ve boş boş eylemler." Bence güzel. Hiç öğrenciyken sınıfınızdaki insanların neden sınıfta olduğunu düşündünüz mü ya da kendinizin neden sınıfta olduğunu… Aslında çoğu insan bunun hakkında hiç düşünmez, hiç düşünmez çünkü düşünmesine gerek kalmaz, "Buradayım da ondan." der. Peki "Boş boş günler ve boş boş eylemler"in doğru olduğunu kabul edersek insanlar neden yaşıyor? Yani elbette ki şu anda çoğu insanın yaşamasının nedeni bunları hiç düşünmemiş veya umursamamış olması. Neden düşünmüyorlar veya umursamıyorlar? Çünkü düşünceyi deneyim, yani eylem tetikler; yaşadıkları hayatta bunları düşünmeye itecek ne oldu ki diyebiliriz. Açıkcası benim bir fikrim yok. Günlerimin özeti olarak Emil Ciore’nin farklı kitaplarından iki alıntı, ve Stephan Zweing’dan bir alıntı yapacağım: "Neredeyse tüm insanlar hayatın saçma ve anlamsız olduğu gerçeğini içten içe bilmekte, insanlar hayatın saçmalığını bilmelerine rağmen kendilerine belli anlam kalıplarına sokabilmeleri acizliğini gösterir."

"Nereye gidersem gideyim aynı ait olmama, boşluk duygusu... Benim için hiçbir önemi olmayan şeye ilgi duyuyormuş gibi yapıyorum, kendimi ya mekanik olarak ya da hayırseverlikten fakat hiçbir zaman bir yere varamadan çalıştırıyorum. Beni cezveden başka bir yer ve ben bu yerin neresi olduğunu bilmiyorum." "Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlerine bile güvenilmeyeceğine olan inancım artıyor." Günlük aktivitelerimi yorumlarken "Ve bu kesinlikle iyi bir şey değil!" demiştim. Buna örnek vermek istedim. Ve eğer ki etrafınızda olan bitenler hakkında bu yazıyı okuduktan sonra daha fazla düşünmeye başlarsanız bilmeniz için söylüyorum, bence doğru yoldasınız.