Sabahın hazin sessizliğiyle doğan güneş, gecenin dipsiz karanlığını kapatıyordu yavaşça.

Semanın ilk ışıltılarıyla dolan yüreğimin suskunluğu devam ediyor,

Erkenden ötmeye başlayan kuşların neşesi, bu sükunetin sonunu getiriyordu.

Yeni bir gün başlarken kafamdaki düşünce yumağının varlığı, uzun zaman sonra kendini bana hatırlatıyor,

Daha başında olduğum çıkmazları, sonu olmayan bir paradoks misali yeniden karşıma çıkarıyordu.


Derken, ansızın hayatın telaşesi baş gösterip beni silkelemeye başladı.

Bir kedi gibi oynamaya başladığım yumağı tekrardan unutturdu bana.

En sevdiği oyuncağı elinden alınmış bir çocuğun içinde buldum kendimi.

Hırs, öfke ve üzüntü içimi kaplamaya, yüreğimin ışıltısını tekrardan karartmaya başladı.

İşlerini nihayet bitirdiklerinde artık eskisi gibiydim.

Küçük çocuk birden kocaman, ciddi bir adama;

Çözülmeye başlayan yumak, eskisinden daha sıkı bir kördüğüme dönüşmüştü.


Hayatın yegane gayesinin bu döngüyü sonlandırmak olduğunu fark ettiğimde ise,

Güneş acımasızca tekrardan gösterdi yüzünü.