Bu dünya tamamlanmamış bir taslaktır, diyen

ve sakalları bilgelikten ağarmış adama

Hiçbir şeyden dolayı hiçbir yeri ağarmamış, cahil insan suratımla,

''İnsan da tamamlanmayı bekleyen bir canlıdır''

diyerek karşılık veriyorum

Beni duyuyor mu bilmiyorum

İnsan insanı hala

İnsan insanı her şeye rağmen

Duyuyor mu bilmiyorum

Ama banklar ama boş koltuklar ama tren rayları ama yıllanmış ağaçlar ama boş kıyılar, köpekler, kediler

Duyuyor sanki

Belki anlamıyor ama duyuyor


Şöyle hissediyorum bazen

Belki eşyalar da bizi anladıkları için susuyorlardır

Seyyidhan haklıdır

Belki onların da gelmiştir haykırma çağları

Şu üzerinde yemek yediğim masa

Şu etrafına ışık yaymaktan yorgun düşmüş sokak lambası

Şu hep yalnız insanların oturduğu köhne bank

Şu izmarit sinine dönmüş,

çay tabağı altlığından emekliye ayrılmış küllük bozuntusu

Kim iddia edebilir ki şimdi beni duymadıklarını onların

Şu şehir kaç yıldır ayaktaysa, o kadar yıldır direniyor insanlar yerle bir olmaya

İnsan yerle bir olmaya direnen bir canlıdır, diyorum

Bunu yalnız odamdaki masa duyuyor

Anlıyor mu bilmiyorum

Her şey cansız artık

Kaldırımlar, insanlar, ışıklı dükkan tabelaları

Hatta duyguların kendisi bile

Hatta canlı olmanın kendisi bile

Cansız


Yürüyen bedenler, yürüyen cesetleri taşıyor oradan oraya

Ve şehirler ihtiyaç duymuyor artık mezarlıklara

Anneler telaşlı değilse artık

Bu biraz da çocukların özgür olmadığı anlamına gelir

Ama annelerin telaşsız oluşu

çocukların mutsuz olmadığı anlamına da gelir mi

Bilemiyorum.