insan, amacı ve umudu kalmadığında anda yaşamayı bir an olsun dahi düşünmeden vazgeçme eylemi gösterir. lakin vücudun yapısı buna direnç gösterir. ta ki insan bu direnci kabul edip yaşama güdüsüne ayak uydurana dek. işte o zaman umutsuzluğun ve amaçsızlığın burçlarında yeniden bir ışık tohumları filizlenir.
yaşamak ne kadar zor ve geçirimsiz olsa dahi var olmaklığın verdiği diyagramlar ve edimler perspektifinde insan kendini bir an olsun kendini hayatta kalma güdüsünden alıkoyamaz. bu güdünün örüntüsünde yapmış olduğu tavır ve davranışların değer skalasındaki yeri değişkenlik gösterebilir. çünkü temel sebep yaşamak olduğu vakit insanın karar mekanizması tüm değer türlerini altüst edecek bir düzleme yerleşerek her tutum ve davranışın üstünde karar vererek kendi yaşamsallığını devam ettirmek için çabalar. bu davranışın doğruluğu ya da yanlışlığı sorgulanmaya açık olmakla birlikte sınırlarda yaşamanın ve bu yaşamsal türevin eylem düzeneği o anda var olan edimleri kendiliğinin varlığını devam ettirmek için bütün çeperleri yok sayarak yoluna devam etmektedir. işte bu yüzden hayatta kalmak ve yola devam etmek için kararlarımız ve tutumlarımızın dönemin ruhuna ayak uydurduğu müddetçe ve kendi karakteristik yapımıza uygunluğu ve uyumluluğu olduğu sürece var olmaklığını da yok olmaklığını da tıpkı evrim gibi süreğenliğini geçerli kılmak için adaptasyon gösterecektir.
sonuç olarak; hayatta kalmak ve yaşamak serüvenine devam etmek için karar ve tercihlerimiz dönemin koşullarına kendiliğimizin benliğinde bütünleştirdiğimizde varlığımıza da yokluğumuza da kapı aralamaktayız.