Bazen bir yola çıkmanız gerekir. Uçsuz bucaksız bir yola... Sonunu göremediğiniz ama gitmek istemekten de kendinizi alamadığınız bir yol. Böyle zamanlarda içinizden bir ses "Haydi durma yap!" der sadece. Ve siz o yola, nasıl olacağını bilmediğiniz o yola, sadece içinizdeki o sesi dinleyerek çıkarsınız. Ya da belirsizliğin korkusuyla aynı yerde günlerce, aylarca, belki de yıllarca, belirsizliğin kaybolmasını beklersiniz. Birinin gelip size "Bu yol güvenli, git." demesi için. Göremediğiniz yol sonunun nasıl bir yere çıkacağından emin olmak istersiniz. Siz emin olmayı bekledikçe içinizdeki "Haydi durma yap!" sesi yavaş yavaş kısılır. Gitgide o sesi duymanız seyrekleşir. Ve bir gün o sesi duymamaya başlarsınız. Emin olma düşünceniz yüzünden içinizden gelen cesaretin sesini kaybedersiniz. İhtiyacınız olan şey en başından beri bellidir aslında: Cesaret. İçinizden gelen o cesur sese güvenmeye ihtiyacınız vardır. Emin olmak, güvence sağlamak ve bunların oluşması için beklemek içinizdeki cesur çocuğun sesini susturacaktır.


Bir gün gerçekten bir yola çıkmanız gerekirse içinizdeki cesur çocuğu dinleyin. Yolunuz engellerle dolu olabilir, dikenlerle dolu olabilir; yolunuz denize uzanan bir kumsal olabilir... Bunları bilmek yolunuzu değiştirmeyecek. Beklediğiniz her anda cesaretin sesi kısılacak. Onu kaybetmeden ona kulak verin. Ve çıkmanız gereken bir yol varsa o yola yarın değil, yarından sonra değil, bugün, tam da o sesi duyarken çıkın.

Son olarak: yanınıza kendinizi almayı unutmayın.

Cesaretin sesinin gür çıktığı, sonu denize çıkan yolara...