Hayır mı şer mi, bilemezsin. Ruhun çekilir, yüreğin kırılır, kudretinin yettiği kadar zalimleşirsin. Boşverirsin, sebat edersin, özlersin, şansın varsa beklersin; kahrolursun, mahvolursun, unutursun gidersin. Rengarenk mi masmavi mi, yemyeşil mi simsiyah mı; oturur bakarsın. Anlarsın ya da anlamış gibi yaparsın. Şarkı söylersin, dans edersin... Sallanırsın koca bir salıncakta, hayalinde veya değilinde. Tepetaklak düşersin, dimdik durursun, eğilir dikkat edersin, vazgeçer çekip gidersin. Hatırlarsın yaratırsın, fantezi kurarsın, şiir yazarsın, güldüğün kadar ağlarsın. İçine atarsın, şişersin, davul gibi patlarsın, koca bir boşluk içinde kalırsın. Her şeyde anlam, her şeyde ahlak ararsın, erdemli olursun, kokarsın ikiyüzlülükten. Korkarsın peşinde gezen hakikatinin hayaletinden. Başını kuma gömersin, kumla dolar gözlerin, ihtirasını özlerinden öpersin. Hiçbir şeysin; hiç, bir şey bile değilsin.


Varlığın kapladığın yer kadardır, ölüden etin kadar farkın vardır. Bu kadar söz söylemeye de gerek yoktu oysa, konuşacak şeyler bulup bakabilsek aynaya.