Senin gözlerin ürkütülmüş geyiğin kaçması

Definden utanan toprağın kabarıp çıldırması

Senin gözlerin ki vaaz ederler usanmadan

Vaaz ederler şehadet getirmişlere kedere direnci

Terk etmeyip gitmeyi, vaat etmeden söz vermeyi

Senin gözlerin narkozu aşka inancından yaralı

Gözlerin öyle yaralı ki merhem sürmek bana kaldı

Körlüğü kabul et, alıştır kendini Fatma

İşin bana kaldıysa ki kalmasın diye didinip durdun

Homurdanıp kudurur onurun, izin vermez affıma

Oysa içten bir çağrı, soluksuz öpüşmeler yeterdi

Yeterdi ayrılmaya hevessiz sarılmalar barışmaya

Ama bendeki ihanete seyrelmez bağlılık

Sendeki öç almaya yatkınlık

İzin vermez yaktığım gemileri ıslatmaya

Oysa uzak

Ne uzak ki

Aynı döşekte iki kişi, aynı döşekte iki gölgeyi

Kim ayırabilir ki

Ayırsa dahi mümkün olur mu yaşamak

Aynı ağaca hiç dolanmamış iki sarmaşık gibi

 

Senin ellerin suyu unutmuş çiçeklerin kuruması

Ellerin kuru ekmeğin kendiliğinden ufalanması

Yıkılması bütün duvarların birbirini kovalar gibi

Ellerin ki okşar kaldırımlarda ezdiğim yerlerimi

Dokundukça öyle feci sızlar

Öyle fena hırpalar ki gayrimeşru öpüşlerin izini

Yüzüne bakmak bile kalbime paslı çiviler saplar

Hakkındır, gasp etmem bir daha hakkını

Önce keşfet neyin soğutacağını içini sonra dene

Dişi zehirli kene, kör testere, gümüş ağızlı çekiç

Geçmek bilmez uyuz, yara bere, göğse bin kesik

Seni teskin edecek neymiş bu gece öğreneceğiz

Sonra

Sabah olunca

Affetmenin yükünü bölüşeceğiz

 

İlacı cömert merhametinden hasta

Oya işlemekten gözleri

Koca beklemekten gözleri bozuk Fatma

Senin yaralarına merhem süremem ama

Fırsat verirsen seni

Seni ve geleceğimizi

Hiç sevmediğim kadar sevebilirim