Lezzetini bilmediğim meralarda otlattım hayvan bedenimi, şifai sandım ruhumu, hiç tanıdık olmayan izlerin tozuna sürdüm yüzümü... Aradım durdum da eşyanın özünü, yine bütünü ile anlam veremedim. Çünkü araladıkça bilinmezliğin sırrının kapısını ne kadar azmış gördüm. Bilginin azlığı, bilincin gitgide çokluğu ile idrak edilir. Oysaki nice bilmeyenler övünür dururlar iki kelimeyi, döndürüp durarak ettikleri sohbetin ahmakça boşluğu ile... Ruhum bu dünyanın insan mahluğunun hafiflik denizinde durmadan batıyor, su kadar berrak olsalar belki yüzeyde kalmak için bir nedenim olurdu ancak yosun tutmuş diplerin karanlığı bitmek bilmez bir doyuma ulaştırıyor ben meczubunu...