Bir ruhu vardı zamanın.

Zamanın 

bir ruhu vardı. 

Buradaydı, 

her anda, en çok da şu anda. 

Yeryüzünün 

göklere sığdıramadığı kadardı bize yakınlığı.


Sanki 

içimizde dolaşan, 

aramıza sızan bir koku.

Boynundan kollarına ve beline dolanan 

görünmeyen bir halat.

Parmak uçlarına değdiğinde 

tekrardan bulut olan bir su.

Bundandı,

yere bakanın değil, 

göğe bakanın gördüğü onu.


Bir ruhu vardı zamanın.

Bu ruh,

yalnızca hazır olan bir bedene sızardı. 

Etrafına değil, içine dolardı.

Kollarını kurtarmaya çalışanların arasında,

boynundan aşağısı olmayan bir bedenin

kurtarıcısı bile olurdu. 

Zamanın ruhu

hazır olan bir bedenin soluğuydu.