haziranlardan haziran beğen ve giy üstüne,

oğluma bıraktığın çölü yurt edin kendine.

ve ağla yitip giden zamana,

anlamanın ilk şartıdır ağlamak

yamalanmış gövdendeki puslu ayna;

coğrafyayı ve haritaları yalanlar gibi,

mevsimsiz ve sahra


üstüne çöken gecenin intiharı kadar ışıksız

hayat;

tanrı'nın bir sanrısı.

acının doğurduğu peygamberler,

ölen öğle vakitleri birer haya olup,

yıldızlar düşürür renksiz toprağa.

gam ve hicranla siyaha boyar dolunayı


ölü zakkumlarla kirletirim

soyut olan her şeyi kaybeden zihnimi

belki sana armağan ederdim

felaketine çeyrek kalan gözyaşımı

çünkü sen bu akıp giden ırmaklara sahip değilsin

beni bir yıkıma terk ettin

ve buna da kaderim dedin


ellerinle bana uzattığın bu çölü

ıslatmaya yetecek kadar yağmurum yok


yaşamının elçiliğidir kaburgaların

deniz;

gürlediğiyle dalgalandığıyla kalmasın.

kalk ve haykır!

seni senden alan rüzgara

baharlar kuruttuğum yollarına

dikenlerin ziyan oldu


muallak tenin ve postmodern ruhun

ve

revh

kemiklerim

-ben

artık sahneden çekilmeli