Eve dönüş yolunda çevremi donatan her şeyin tıpkı canlı helezonlar gibi kendi içlerinde merkezlerine doğru çekildiklerine şahit oldum. Aralarından geçip gittiğim şu garip bitkilerin üzerlerine düşüp biçimlerini çarpıtarak onları dehşetvari bir evhama bürüyen gölgeler helezonlardan müteşekkildi. Tepemde salınan gürgenlerin yapraklarındaki damarlar içe doğru devindikçe onları taşıyan dallar enlemesine şişiyor, tabanlarımın değdiği her çakıl taşı görünmez bir itme gücüne sahipmişçesine beni topallatıyordu. Bir kez yere düştüm ve ayalarımın karıncalandığını hissettim, yemin ederim!
Eve döndüğümde ...'ın kızı ...'yı odamdaki pencerenin önünde buldum. Sol dirseğini dayadığı pervazdan salındırdığı sigaranın dumanı yavaş yavaş işlekleşen caddede yürüyen insanları pusa yatırmıştı, bir şeyler mırıldanıyordu kendi kendine. Beni görünce utancından kızarıp bozarmasını bekledim fakat o ancak bir ayyaşın sahip olabileceği fodulca bir cüretle bana narinsi kılmaya direttiği hantal bir el hareketiyle bir sigara isteyip istemediğimi sordu. Koca pamelasının, yüzü üzerinde gölgesi düşmeyen tek şey koca burnuydu. Bu burunla Bergerac’a rahmet okutacağı kuşku götürmez bir gerçeklik taşıyordu şüphesiz fakat koyu bir libertin olduğu konusu kuşkuluydu. Görüyordum. Onun burnunda, çökük avurtlarında ve kaşlarının gözleri üzerinde izlediği kavisli yolda helezonlar ve helezonlar vardı. Karşısına oturup onu dinlemeye başladım.