Merhaba değerli okurlar. Bugün öteki haline getirilen fikirleri ele alacağız galiba. Her fikrin algilarimiz ve bulunduğumuz coğrafya dolayısıyla kabul edilebilir olduğunu bilmemiz gerekiyor. Ahlaki yargılarımız bulunduğumuz coğrafyaya göre şekil alır. Ben ahlaka kültürel miras olarak bakıyorum. Bazı kolektif değerler dışında ahlak kültürel bir mirastır. Türkiye'de yaşayan insanlar için inek kutsal bir hayvan değildir. Hindistan'daki durum farklıdır. Şuanki İran'da evlilik geleneği Türklere uygun değildir. Bu içinde bulunduğumuz toplumun normları olarak tanımlanan ahlakın kültürle pozitif bir ilişkisi olduğunu gösteriyor zannımca. Uygur Devleti'nin ve zamanında sıcak, kutsal topraklardaki herhangi bir devletin yaşam tarzı ne kadar benzer? Kadının diri diri gömüldüğü, cinsel ihtiyaçları gidermek için var olduğunu düşünülen, heykelperest kutsal, sıcak toprakların herhangi bir devletin ahlak anlayışının kadın üzerinden şekil aldığı gerçeğini görür gibiyiz. Bu durumu kültür olarak tanımladığım gibi benim nazarımda diğer insanların ipoteği altına alınmış bir ahlak anlayışına giriyor. Uygur Devleti kütüphanecilik, sanat, edebiyat alanında çağının ötesinde bir devlet haline gelmiştir. Savaşçı türklerin bir anda diğer alanlara yatırım yapmasını ne sağlamıştır? Elbette, din. Peki savaşmayan türklerin tekrardan savaşma ve cihat arzusunu ne canlandırmıştır. Elbette, din. Dinler konusunda fikrimi beyan etmek istiyorum. Birincisi insanın içinde bulunduğu yaşama arzusundan dolayı dinler yaşam olduğu müddetçe büyük bir ihtimalle kendini koruyacaktır. İkincisi güçlü insanların güçsüzler üzerinde adalet kavramını istismar etmesi bir başka dünyada adalet aramak için yeterli olacaktır. Bir başka dünyada adalet beklemek bu yaşamda insanın kendine yaptığı en büyük hakarettir. Başka bir dünyanın varlığını kabul edelim veya etmeyelim. İnsanın elinde olan ve bilinen bir yaşam var. Orası da fani diye çok umursamadığımız dünya zannımca. Üçüncüsü insanların birer mana olduğunu biliyorum. Her anlamın bir amacı olduğu gibi insanın bir hayat amacı araması gayet aşikar. Dinler bu boşluğu doldurmakta üstüne düşeni fazlasıyla yapmaktadır. Dördüncüsü güçlünün güçsüzü avutma kampanyasında kullanışlı bir materyaldir din. Zenginlerin en son cennete gireceği söylenir. Hatta Süleyman en son sırattan geçecek insan denilir insanlar arasında. Güçsüzlerin kırılmış gururlarını okşuyor açıkçası. İnsan iç dünyasında bu inanışa sahip olması münzevi bir hayat sürmesine neden olacaktır. Burada sağlayacaktır eylemi de kullanılabilir. Münzevi bir yaşamın hor görülmesi gereken bir yaşam olduğunu düşünmüyorum. İnsan istediği yaşamı sürme konusunda hürdür. Şunu da ekleyelim. Din, evrenseldir. Eğer birileri mensup olduğu milletin kültürünü size din diye sunuyorsa o din olmaktan çok misyonerlik faaliyetidir. Kültürel deformasyon dediğimiz olay bu misyonerlik faaliyetleri sonucunda doğuyor. İnsanların geçmişe odaklı yaşamlarını bir hicmis gibi silmesi aptallıktır. Kültür sayesinde bu satırları karalıyorum. Toplumun bir standartı vardır. Zayıf karınların oyulması bu standartları geriye çekecektir. Birey olarak insan içinde her anı barındıran bir varlıktır. Toplumda insandan oluştuğunu aptal olmadan biliyorsak zamanları toplumda içinde barındırır. Dünya'da her şey bir kimliğe sahiptir. Birey, toplum, devlet, siyasi partiler... devam etmeye kalkarsam bu liste uzar gider. Mevzu kısaca şudur. Elimde bildiğim şeylere mi inanmam gerekiyor yoksa ithal fikirlere mi? İnsan kendini bu şekilde bir yere yerleştirecek. Birey, toplum olma telaşı içindedir. Toplum, devlet olma telaşı içindedir. Devlet olmayı tamamlayan toplumların barış içinde yaşaması dileğiyle. İyi günler.