Merhaba, iyi geceler. Zamanın bu yazıda göreli olduğunu daha başında belirtiyorum. Belki okurlar bu yazıyı bir pazar sabahı okuyacaktır. Gün ortası da olabilir. Türkiye zaman kapsülünde nerededir coğrafya olarak? Yüz yıldır var olan ve umarım ebedi bir şekilde Dünyadaki yerini devam ettirecek bir ülkeyiz. Peki, Türkiye çağın neresinde kalmıştır? Çağı yakalayan bir ülke konumunda mıdır? Ülkeler sadece topraklardan değil tamamen insanlardan ibarettir. Ülkelerin çağı yakalaması ya da çağın gerisinde kalmasını içinde var olan insan türü sağlar. Toprak ve yeryüzünde olan her şey insan içindir. Türkiye düşün dünyasında Dünya'nın oldukça gerisindedir. Eğitimin yozlaşması, bireylerin yumuşak karınlarının her geçen gün bazı kesimler tarafından deformasyona uğraması çağın gerisinde kalmamıza neden olmuştur. Hala en az 1876'dayîz. Çocukların bile sıkılacağı yapay gündemler üretme konusunda medyamız oldukça başarılı. Okuduğunu anlama konusunda geride olan bir toplumun algılarının ne kadar kapalı olduğunu biliriz. Bu bilgelik buruk bir durum yaratıyor. İnsan Dünya'yı değiştirme konusunda bulunduğu çevreden başlıyor sonuçta. Hitler'in ilk saldırdığı ülke Polonya'dır. Hitler İran'a saldırmaya kalksaydı kısmen yakaladığı başarıya ulaşamazdı. İnsanlarda Dünya denen tüketim coğrafyasını kendi bulunduğu yerden değiştirmeye çalışıyor. Günümüz ve gelecekteki geri kalmış toplumların çok kırılgan olacağını tahmin ediyorum. Dünya fazlasıyla bilim kokuyor. Toplumların kendilerini koruması için bu kokudan biraz fazla koklaması gerekiyor. On beş yıl öncesine kadar tuşlu olan oyuncaklarımıza şimdi dokunabiliyoruz. Bir on beş yıl sonra oyuncaklarimizla dokunmadan oynayacağız. Belki daha kısa süre içinde olup bitecek her şey. Türkiye'ye lazım olan tek şey skolastik düşünceden çıkan Avrupa'da olan Martin Lutherdir. Hatta içimizden mükemmel bir adam çıktı. Hala içimizde. İçimizde olan bu zat-ı şahaneyi dışarıya vurma zamanı geldi de geçiyor. Toplumun bilinçlenmesi ve çağın bilincine uygun hareket etmesi için realiteye sahip çıkması gerekiyor. Romantizm insanın içsel olayıdır. Devletler romantik ideolojilere boyun eğemez. Tabiki devlet soyut bir kurumdur. Devletin halka eşit olduğunu Taliban zihniyetne sahip değilsek eğer bilmemiz aşikardır. Taliban zihniyetine sahipseniz eğer bu yazıyı burada bırakın. Yolculuk için biletlerinizi kesin. Neyse, bende kendime bir bilet kesip sigara molası vereyim. Bu yazıyı da burada bitireyim. Her şey bitecek. Yazılar, sevgiler, nefretler, ömürler tüketilecek. Son bir soru sorup kapatıyorum. Kunyelerimizin altını kazdığımız zaman ne çıkıyor? Kendi isminiz çıkmıyorsa kolektif bir insan haline dönüştünüz. Kendi isminiz çıkıyorsa kendi içinizde mahkum kaldınız. Hangi seçenek doğrudur? Bunu seçenekleri seçenler bilir. Kovuyorum kendimi ve içimdeki doğrucu Davud'u. Günaydınlar.