Sanatın şahsına münhasır bir deliliği var. Bu deliliğin derinliğine ulaşmak için ruhlarımızın da en az bu tasvir ettiğim delilik kadar derin olması gerekiyor. İnsanın varoluş düzeyinin en basit formu geldiği gibi yaşamaktır. Aslında hayat toplumun bizden istediği görevleri yerine getirdiğimiz takdirde önemli olmayan, önemsizliğini koruyan ritüellerden ibarettir. Mitolojiyi geride bıraktığımız takdirde insanın amacı doğmak, olgunlaşmak, yeni doğacak olana vesile olmak ve günün birinde çekip gitmektir. Sanatın bu basit formaliteden hayata karşı bir başkaldırı olduğunu sanat adamlarından görüyoruz. Dostoyevski, Platon, Freud, Schopenhauer yıllar önce bu basit görevlendirmeyi tamamlamış olmalarına rağmen hala içimizde ayak izlerini rastladığımız insanlardır. Bu saydığım insanların dışında kalan sanat adamlarına da haklarını teslim etmem gerekiyor. Sanat şu ve bu değildir. Sanat matematikte noktadır. Matematikte noktanın herhangi bir net tanımlaması olmadığı gibi sanatın net bir tanımlamasını çıkarmak küstahlıktan başka bir şey değildir. Herkese göre bir fikir belirtilen, bir sınıfa sokma eyleminde olduğumuz sanat ne bir fikir kadar basittir ne de bir sınıfa girecek herhangi bir öğrenciye tekabül eder. Sanatın yegane tekabül ettiği insanın hayata olan burukluğunu, hakikat olan ölümü yenmesinden gelir. Sanat ütopik bir fikirdir. Ütopik bir fikir olma fikri hayatta olan hakikatlerin üstüne çıkma durumunda olmasıdır. Sanat sonlu hayata yapılmak istenen bir devrimdir. Yıllar öncesinde insanların kralperest olduğu zamanlarda demokrasinin bu distopyaya zuhur edeceğini kim bilebilirdi? Yıllar öncesinde insanın Dünya üzerinde bu kadar etkili bir varlık haline dönüşeceğinden kim haberdardı? Dunya her geçen gün potansiyel bir patlama noktasına doğru yaklaşıyor. Bu bilinmez, tahmin edilemez zaman aralıklarında sanat her zaman nefes alacak bir alan bulacaktır. Sanatın yaşamdan izler taşıdığını ve yaşama dair izler bırakmak istediği gerçeği sanatın her zaman hayatın içinde kendine bir yer edinme hakkının olacağını gösteriyor. Basit bir görevlendirme olan hayatın içinde sanatın yeri nerededir? İnsanın eylemlerinden çok fikirleriyle diğer canlılardan ayrıştığını görürüz. Bir dinozorun düşünüyorum o halde varım önermesini sunması gülünçtür. Bu basit görevlendirmeyi anlamlandırmak, sorgulamak, eleştirmek için varlığını bu tarz zihinlerde her zaman koruyacaktır. Diğerleri için aynı tanımlamayı yapmakta zorlanıyorum. Birilerimiz bilerek yaşayacak birilerimiz basit görevlerini yerine getirerek yaşayacak. Günün sonunda karanlığın içine karışıp gideceğiz. Bu karanlık günlerin ardından aydınlıkta olanlar birer sayfa açacak. Birilerinin sayfalarında hayatı bulacak birilerinin sayfalarında hiçlikten izler görecek. Hep böyle değil midir zaten? Birileri varlığını sürdürmeyi hiçliğe tercih ederken birileri varlığını sürdürerek hiçliğin ta kendisi olur. Yaşam insan için daha fazlası değildir. Kısa bir çay molası. Belki bir de sigara yakarım. Kafamın içinde olan hastalığı iyileştirmeye bakarım. Ne doktorlar ne psikologlar ne de din adamları içimdeki yaraya merhem olabilir. Beni hasta edecek olan da iyileştirecek olan da benim. İyi günler dilerim