JJ'nin önünde, eski bilmem ne sinemasının olduğu yerde, standart 34 plakalı, beyaz, kiralık şirket arabasının içinde oturuyoruz. Buse, bana geçmişiyle ilgili pişmanlıklarından bahsediyor. Halbuki daha iyi bir insan olabilirmiş. Biraz da hayat izin vermemiş. Annesi ve babasının şiddetli geçimsizlikleri içinde pastel boyayla resimler çizdiğini söylüyor. Kendisine bir çeşit travma olarak geri dönmüş. Neden bunu dinlemek zorundayım ki, diyorum içimden. Yağmur yağıyor. Yağmur arabanın tavanına ve camlarına usulca vururken radyoda 'Stan' çalmaya başlıyor. Ama ben güçlüymüşüm. Kahretsin ben bir sahtekarım! Bunu bilmiyor. Kendini bir şekilde pazarlayan fahişeler gibiyim. Ruhum elma sirkesi kokuyor.

Hissediyorum. İnsanları kandırmaya başladım. Tünelin ucunda boktan bir ışık görmem beni fena değiştirdi. Kanser hücreleri gibi. İlerliyor ve durduramıyorum. Beni sevmesini istiyorum. Hatta bana hayran olmasını. Aklıma Kübra geliyor. Sırf kendisiyle ilgilenmediğim için forumu mahvedebilir. Bir şiir okuyor; eğer benim vampirim olsaymış, zamanı öldürmek yerine sabaha kadar birbirimizin olurmuşuz. Biraz tuhaf bulduğumu söylüyorum. Yoksa ürkütücü mü, diye soruyor. Havalı görünmeye çalışan tipleri hemen tanırım. Bu onlardan değil. Sonra gülüyor. Marilyn Manson'un şarkısı olduğunu söylüyor. Açar mıymışım müzik çalarda? Birlikte dinlemez miymişiz falan? Onun ne dışındaki ne de içindeki dünyayla alakalı bir durumum olmadığını anlıyorum.

Altı haftadır karşılıksız indirim kuponu sattığımı bilmesini ister miydim? Kesinlikle çaresiz bir kabul edilme içeriyor bu mevzu. Sıyrılmalıyım. Parası olmasına rağmen berbat bir harcama aksiyonuna sahip ahmaklar için yaşam koçluğu yaptığıma da inanamıyorum. Bunu ise kötü çeviriler yapan bir yayınevinden aldığım, kapağında yağlı boya tablolarına benzeyen şeyler basılı olan, salak kişisel gelişim kitaplarına borçlu olmam ise çok korkunç. Bu kadar kolay olmamalıydı! Evet, muhakkak bu gece kendi kendime bir çeşit kefaret ödüyorum. Tekrar düşününce bundan utanç duyuyorum: Uzakdoğu'da bir yerlerden aldığım yalanını söylediğim bir sertifikam var. Hatta arka baskısında Buda'nın incir ağacı altında oturur halini de görseydiniz kafayı yerdiniz. Sanki hukuki boşluklardan faydalanan bir çeşit parazite evrilmek üzereyim. Büyük spor organizasyonlarına sponsor olan markaların reklamlarını forumda gördüklerinde sonsuz güven duymalarına ise ayar oluyorum. Onlar gerçek bile değil. Yani o banner reklamları falan, harbiden gerçek değil. O markaların bundan haberleri bile yok. Ve forum patlamak üzere! Hissediyorum. Bir şekilde sona geldiğimizi görmemek tamamıyla körlük olurdu zaten. Çünkü satılan kuponlar, takas anlaşmaları ya da forum kredileri matematiksel olarak karşılık içermemeye başladı. Neredeyse yedi bin kredim var ve takasta kullanabileceğim tek açık kanal evcil hayvan yemleri. Bilmem anlatabiliyor muyum? Sahte hesaplardan yaptığım transferler artık güven vermiyor. İnsanlar soruyor: Yaklaşık iki yüz litrelik ağaç tutkalına karşılık kim, neden ev yapımı votka istesin ki? Artık takasların kolay rastlanabilme ihtimalinden uzak kalmaya çalıştığını anlıyorlar. Çünkü bu takaslar sadece sahte hesaplar arasında olmalı. Çok belli ediyorum ve umurumda değil. Belki Sırbistan'da ev dekorasyonu ürünleri satan bir yerde kendimi unutturmak için yapma çiçekler satarım. Yazgım buna dönüşüyor gibi.

Buse'ye bira isteyip istemediğini soruyorum. Ne o, kaçmaya mı çalışıyormuşum? Sadece damağım kurudu, tarzında bir şeyler geveliyorum.

"İstersen sür." diyor. "Başka yere gidelim, buradan sıkıldım."

Şehir motiflerinden farksız hissediyorum. Eğer bir kaldırım taşı ya da trafik ışığı olsaydım, en fazla hissedeceğim şey sabit duruyor olmam olurdu. Zira kendi kafası içinde bir gezegen var ve benim orasıyla bir alakam yok.