Dalgalı ruh halimin esiri olmaktan yoruldum. Kendi kendime ruhsal hastalık teşhisi koyduğum zamanları atlattığımı düşünüyorum. Çok sıkıldığımı ve bunaldığımı hissettiğim, insan yüzü görmek istemediğim zamanlarda bipolar oluyor, dışarı çıkıp yürümek ve tanımadığım insanların koşuşturmacalarını görüp hayatın konfor alanımdan ibaret olmadığını anlamak istediğim zamanlarda ise majör depresyon tanısı koyuyordum kendime. Bedenimin yorulduğu zamanlarda, fazla ve gereksiz düşüncelere kapılamadığımı anladığım günün ertesinde kas ve yağ yığınlarının dolup taştığı bir spor salonuna gitmeye karar vermiştim. Evet sadece karar vermiştim. Çoğu şeyi kafamda tasarlar, olabilecek tüm ihtimalleri düşünür, karşıma çıkacak insanların yerine konuşur, tartışır ve bitiririm. Her tanıştığım insanın yeni bir dert, acı ve yük olduğu düşüncesiyle yaşar oldum. Ama bu düşüncenin aksine onlara fazlasıyla değer verdiğimi, yeri geldiğinde dile getirdikleri ve hayretle karşıladığım sözde fikirlerini destekler nitelikte cümleler kurar ve o sıkışıp hapsolduğu kapanın etrafında eğlendiğimi düşünürüm. Dolup taştığım ve fütursuzca konuşup susmadığım zamanlar oldu. Acaba ben anlatırken karşımdaki o an içten içe ne düşünüyordur diye çok merak ediyor ve hatta soruyordum. Mesela karşımdaki heyecanla bir şeyler anlatırken veya anlattığını düşünürken, 2 yıl önce trafikte bir hanımefendinin geçmesi için ani fren yapan adama arkadan hafif bir şekilde çarptığımı, çarpmadan sonra bir terör eyleminden sonra bile sayıca hiç toplanmayacak kadar polisin çevremde olduğunu, biri ''olur gardaşım sıkma canını'' diye omzuma teselli vuruşları yaparken, diğerinin alkol ölçeri ağzıma sokmaya çalıştığı günde kendimi savunmak için ne yapabilirdim diye düşünüyordum. Ama o anlattığı şeyin ne kadar ilgi çekici ve merak uyandırdığı düşüncesine kapılmıştı çoktan. Konuşmak istemediğim zamanlarda hep soru sorarım. Nedense çevrem soru cevaplamaktan hoşnut insanlarla dolu. Dolu dediğim yani boş bir doluluk, geçici çevreler. Biten meyve suyunun kutusunu sallarken içinden gelen sesin kaynağını bulamamak gibi. Yazmaktan sıkıldığımı hissettiğim durumlarda hep bir bitiş cümlesi veya yolu ararım. Sevgililerin her gece birbirlerine ''defol git zıbar artık'' diyemeyip, ''iyi geceleerr'' demesi gibi. Ha bu arada bir ilişkim, sabah iki n harfine basmadan attığım 'günaydın' kelimesinden dolayı çöküş sürecine girmiş ve bitmişti.