Bulunamamak zilletinden mi tüm bu durgunluğun? 

Dönüp gelip, parmaklarının ucuna kadar bulaşmış bir kırgınlık ile, “var olamayışını” sevgili günlüğünün sayfalarında “var etmek” uğruna sarf ettiğin çaban, 

ruhunun daimi bir sürgün hissiyatı ile kavrulması, 

sığamayışın bu âleme, 

buna tezat olarak; alelade bir gün bir serçenin yüreğini kendine sığınak edinmen ile gözyaşları içerisinde sahip olduğun bedenini sarmalaman, 

hep bulunmamaktan mı? 

Hep bulunmamaktan mı hiç ayak basmadığın Anadolu’da yalnız bir ağaç olarak var etmen kendini, kendi yazılarında? 

Rüzgar ile savaşa kalkışmış bir kuş tasvir ettiğinde yüreğinin sızlaması aslında o kuşun sen olmasından mı? 

Hep bulunmamaktan mı tüm her şey? 

Ve yaşamak meretinden mi o hep taze kalan hevesin ile gölgeni her gördüğünde el sallaman, yine kendi gölgene? 

Ağaçları kendine kadim dost eylemen ve içtenlikle sarılman kadim dostlarına? 

Bu kadar düşünmen.. 

düşünmen.. 

Düşlere sahip olman, hep yaşamaktan, değil mi? 

Seni anladığını hissettiğin o nadide insan ile beraber geçirdiğin her gününü bayram kabul etmen, hep yaşamaktan.. 

Bir çiçeği koklamaktan bitkin düşme arzun, hep yaşamaktan.. 

Şahit olmak hususunda ruhunun bu kadar coşkulu olması, hep yaşamaktan. 

Hikayelerini en bi’ güzel şekilde yazan insanlara olan bakışında yatan anlamlar, hep yaşamaktan. 

Hep, yaşamaktan.. 

hep yaşamaktan bu var olma çabası. 

Ve hiç olmak arzusu. 

Ve kucaklamak isteği insanlığı.  

Hep, yaşamaktan.