Bulabilir herhangi biri yolculuğunun amacını,
Hiç üzerine düşünmemişken üstelik.
Aniden bir pırıltı gibi,
Yağmur zerrecikleriyle ıslanmış,
Çimlerin üzerine düşen karanlıkların içerisinde.
Yolculuğun amacı her şeymiş gibi gelir,
Yolculuğu boyunca ne olup bittiğini anlamamış olana,
Bir bakıverirse katettiklerine,
Karanlık yolların aydınlanması gibi,
Gürültüsü ardınca gelen,
Görkemli aydınlıkla bölen geceyi,
Parıl parıl bir yıldırımla.
Yolculuğun felsefesini bulamazlar ama,
Ta ki bitmeye yakın olana dek yol.
Yol ki bitmeli yolda olan için,
Bitmeye yaklaştığı her an,
Bitecek olanı daha iyi kavrar insan.
Aşk gibi,
Seks gibi,
Büyüyüp kocaman olmuş çocuklar gibi,
Özetleyen çocukluğunu,
Ve tam da istenildiği gibi yetiştirilememiş hissiyatıyla kavrulan ebeveynleri gibi.
Bitmeye yüz tutan ne varsa,
Felsefesi tamamdır onun,
Artık anlaşılabilir,
Ve aktarılabilir.
İşte tam da bu yüzden hayatın amacını,
Şu yıllarda anlıyor insan.
Çünkü amaçlar bitmiş tükenmiş.
Tükenmişlik sendromuna yakalanmak gripten daha yaygın bu günlerde.
İnsan nedir?
Sorusuna daha güzel cevap buluyoruz artık,
Çünkü bitmiş insanlığın yolu,
Çıkmaz sokakta iki adım geri gidiyor utanmadan insan,
Sağa sola bakınıyor,
Zaman kazanmak için bir an,
Ama ne çare,
Yolun sonunun acelesi yok bizler gibi,
Bekliyor son usanmadan.
Var olma sorunu çözülüyor,
Var olmaktan kaçıyorlar,
Yolun dışına taşıyorlar.
Bambaşka yollar çiziyorlar,
Biliyorlar son yol bu yol,
Bu da biterse,
Geri de gidemeyecek insan,
Yolun sonunda bakınamayacak sağa sola,
Arkadan itekleyecek onu zaman.
Oylanmak vebasıyla inleyen zaman çizgisi,
Keskin yükselişleri ve sapmaları olmadan,
Hızla ilerliyor sonunda bir dibe varana kadar.
Direksiyonu olmayan bir aracın içerisinde,
Sen ister oyalan
İster sorgula,
Kendini avutmakta buldu çözümü insan,
Yok olacağını bilen bütün canlılar gibi,
Akıl yaramıyorsa bir işimize,
Neye gerekti bunca curcuna,
Bunca çile.
Yok olacak dinozorlar,
Karnını doyurarak erittiler son anlarını göğe bakmadan önce...