Donuk ve kırgın elem çiçekleri açıyor,
kalbimin güneş görmeyen kilitli odasında...
Nicedir ötmüyor guguklu saat,
sabahlara horoz çığlıklarıyla uyanmıyorum artık!
Ne kadar oldu bilmiyorum...
Bir istiridye mantarından icazet almıştım;
Yağmur sonrası ağaç koğuğundan çıkabilmek için!
O gün bu gündür tek damla su sızmadı göğün gözünden...
Tanrılara duaya çıktı ebabil kuşları,
(Ki o zaman öğrendim; gagalarında yalnız taş taşımadıklarını)
Filler, çimenleri ezmeden geçti Kabe yollarını...
Sense taze bahar gibi esiyordun ince ince...
Hiç duyulmadı sesin
Hiç görülmedi yüzün
Hiç bilinmedi hüznün
İnadına gülümsüyordun...
Bilmiyordun taşı taşa değdirip ateş olmayı
Ve canı cana değdirip sevda...
Var oluşunun bütün ihtimallerinde
çalınmıştı aşka açılan kapısı mabedinin.
Yalnız olmayı biliyordun sen...
Yalnız ve kudretli!
Aynı çizgide buluşamadık bu yüzden:
Ben varken sen yok oluyordun,
Sen varken ben firari...