Eylül

Ne çok alacağımız var senden

İlk durakta binip son durakta inilen büyükşehir otobüs yolculuklarında...

Yağmur damlasında kaç bir ıslanmışlık mesela

İncecik giyinilmiş bir akşamın serinliği belki.

Tükenmiş o adamın sakalındaki beyaz nokta.

Hepsini istiyorum, çaresizlik adına ne varsa.

Dünyanın bütün çaresizliklerini heybemde toplayacağım.

Heybem alışkın, olmasa da olur papatyanın sonunda bir yaprak daha.

Neden en ucuz cipslerin paketleri hep daha şatafatlı olsun ki?

Zincir marketlerde cipsler neden bedava değil Tanrım?

Sen hiç tadını merak ettiği için bakkaldan çocuk çalan bir çikolata gördün mü?

İlk ısırık dünyanın en tatlı çocuğudur.

Sonraki ısırmalar...

Bu yeryüzünde ilk defa ısıranın acıyor.

Şimdi eylül, gel oturalım seninle.

Sıkı tut ama bulutları, ceketimin cebi delik.

Zeytin var, siyah.

Çay var, siyah.

Çikolata var, siyah ama bir kez ısırıldı.

Isıranı tanımıyorum, tepedeki okulun bahçesinde buldum.

Tanımıyorum, ama neden bir kere ısırdığını çok iyi biliyorum.

Çok sevdiğini de.

Eylül

Seninle şöyle hava serinlemeden bir anlaşma yapalım mı?

Şimdi sana gelmesin kış diyeceğim.

Kabul edersin diye korkuyorum.

Kabul edersen, yaz da gelmeyecek çünkü.

Yani diyelim ki sen dünyanın en iyi eylülüsün

Yakalanırsa bizim çocuk çikolata çalarken

Onu ispiyonlamayacaksın diyelim mesela

Dünyadaki bütün eylüllerin canı cehenneme.

Hiçbir ayakkabı boyası sakaldaki beyaz noktayı gideremez çünkü.

Hiçbir umut sığmıyor heybeme.

Tanrım, yumurta kıracaktık ekmek bulamadık.

Böyle küçük hadiselerle rahatsız etmek istemezdim ama

Zeytin var,

Çay var.

Çikolatayı geri vermeye razıyım.

Yeterince siyah var zaten.

Ekmek lazım, beyaz. Zararlıymış.

Zararlı beyaz ekmek istiyorum senden Tanrım. Dünyanın bütün çocuklarına lütfen hazinenden zararlı beyaz ekmek ver.

Cipsler paralı olsa da olur.